top of page

Öykü Konusu Bulmak İçin Birkaç Yöntem

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • Jun 16
  • 4 min read

Gerçekleştirdiğimiz her kulüp etkinliği sonrasında bende hissettirdiklerini, öğrendiklerimi ya da kafama takılanları sorgularım. Bu düşüncem de kurgu kulübümüzdeki öykülerin çeşitliliğini düşününce aklıma takıldı. Ben de, öykü konuları bulmak adına nasıl bir yol izlenilebilir diye düşündüm. Bir kısmı belki size de yardımcı olabilir.


Notlarımı başlıklar altında ele aldığım için bu şekilde aktaracağım. Hemen başlayalım.


· Rastgele başlıklar oluşturarak çağrıştırdıklarını kurgulamak

Kulağa en eğlenceli geldiğini düşündüğüm maddeyle başlamak istiyorum. Serbest çağrışım ile hareket etmekten bahsediyorum. Gündelik yaşamınızda duyduğunuz bir kelime veya cümle ilginizi çekebilir. Bildiğiniz veya bilmediğiniz bir tanesi olabilir bu.


Şahsen, kulağa biraz daha sıra dışı gelen ve normalde kurulmayacak türden cümleleri ele alıyorum.


Dikkat ettiğim nokta, bunu hiç beklemediğim bir anda, yoldan geçen birinden, arka planda çalan bir şarkının cümlesinden veya arkadaşımla konuşurken ağzımızdan çıkan komik bir sözden/cümleden fark ediyor oluşum.


O anda öyle bir şey oluyor ki, o cümle tam da bir öykü başlığı olabilecekmişçesine duygular uyandırıyor. Hatta kimi zaman, bunun üstüne hızlıca birkaç düşünce ekleyerek o başlık altında neler yazılabileceğini düşünüyorum. Elimde tamamlanmamış olsa bile bir konu oluyor böylece.


· Birden fazla alakasız konuyu/ögeyi karıştırmak

Bu da keyifli bir uygulama diye düşünüyorum. Hatta eminim ki iyi yazarlar da buna sık sık başvuruyordur.


Öncekine göre, bilinçli olarak hareket edebilir ve bir şeyleri birleştirmeye hemen şu anda başlayabiliriz. Rastgele bir duruma ihtiyacımız yok. Dürüst olmak gerekirse belki daha fazla zaman harcamanızı gerektiren bir uygulama olabilir ama bu da kafanızda şekillenirken bir somutluk kazandıracaktır.


Bir öneri olarak, alakasız olmasına dikkat ettiğiniz (en az) iki ayrı şeyi birleştirmeniz. Başlıkta buna bilerek değindim. Bizler kurgu kulübümüzde üç adet temanın seçilmesiyle hareket ediyor ve bunları kullanmaya çalışıyoruz. O temaların birbirleriyle hiçbir bağı olmak zorunda değil. Bu da hem kısıtlayıcı hem de geliştirici bir olanak sunuyor. Bu seçimleri kendiniz yaparken ise özgürsünüz.


· Sevilen ve/veya yazılan türün dışına çıkmak. Onu tamamlayıcı unsur olarak kullanmak

Normalde yazdığınız veya tüketmeyi sevdiğiniz gözde bir türünüz vardır. Birkaç tane de olabilir tabii. Onlarla ilgili yazdıkça kendinizi daha rahat ve neşeli hissedebilirsiniz. Ve bazen, onlara daha çok değer verdiğinizi hissettiğinizde, normalden fazla zorlanabilirsiniz. Çünkü aynı oranda kaliteli olmasını istersiniz.


Şimdi ise bu durumu tersine çevirelim. Nefret ettiğiniz değilse bile, daha önce değinmediğiniz, ne yazacağınıza dair fikriniz olmadığından es geçtiğiniz herhangi bir türü ele alın. Başlangıçta, bittabi zorlanacaksınızdır. Üzülmeyin. Yazmaya devam edin.


Fark edeceğiniz nokta, isteseniz de istemeseniz de, türün farklılığından ötürü kafanızın artık aynı şekilde çalışamayacağı olacak. Edebi kurallar ve dil anlatım biçiminden bahsetmiyorum ama onlarda da değişik tavırları benimsemiş olabilirsiniz. Bu bir kazançtır.


Demek istediğim, artık o sevdiğiniz konulardan istemsizce uzaklaştığınız ve belki de hiç dâhil olmadığınız, devamında neler olabileceğini sizin de pek tahmin edemediğiniz olaylara giriştiğiniz. Bu noktada fark etmediyseniz söyleyeyim: Tam o anlarda siz de biz okurlardan birisisiniz. İşin güzel yanı da bu. Böylece merak içinde daha fazlasını yazarken bulacaksınız kendinizi.


Madde başlığımda bir ek vardı, ona da değinelim. Her ne kadar farklı bir türe girişiyorsak da bazen eksiklik hissedebiliriz. Yaptığımızdan emin olamayabiliriz. Belki minik araştırmalar bize yardımcı olabilir ama yazarken bunu sağlayacak etmen her zaman bir yedek seçeneğinizin olduğunu bilmektir. Cepte taşıdığınız gözde türünüzü unutmayın ve gerektiği yerlerde ama ön plana geçmeyecek şekilde kullanın. Temeli onun üstüne inşa etmeden yaptığınıza emin olun ki, başlangıçtaki girişiminizden şaşmayın.


· Var olandan kopya çekmek

Kitap kulüplerimize katılanların tahmin edebileceği üzere, direkt bir ilhamdan bahsedeceğim.


Bu defa kendimden örnekler sunabilirim.


Küçükken yazmaya ilk giriştiğim zamanlarda, ilkokulda aldığımız ödevler dışında, oyunları kullanıyordum. Oynadığım oyunları bölüm bölüm bitirdikten sonra duraksayıp defterimi elime alıyor ve o karakterin gözünden neler yaşadığımı dile getiriyordum. Sanki bir anı defteri oluşturuyormuşçasına anlatım sağlıyordum, karaktere ses veriyordum.


Bir diğer örnek de, Yüzüklerin Efendisi serisinin kitap ve oyunlarını tükettiğim ilk zamanlarda ilgimi çekmesinden ötürü kendime ait bir dünya ve içinde yer alacak ırk ve şehirleri yaratmak isteğiydi. Bazı isimler direkt olarak alınmaydı, bazıları da anagram olacak şekilde harflerini değiştirmekten ibaretti. Uydurma isimlerle belirlediğim unsurlar etrafında onlara arka plan bilgileri ekliyordum ve kendimce bir oyun oynuyordum. Kısacası, tükettiğim eserin kopyasını çıkarıyordum.


Söylemeye gerek yok ki, buradaki esas nokta kendi algımız çerçevesinde şekillenen kurgular. Zaten istesek de istemesek de birebir aynısını yazamayız. Bir noktada illa ki daha çok sevdiğimiz bir etmene başvuracak veya yazarın kullandığını sevmediğimiz bir noktayı da es geçeceğiz. Kısacası kendi yolumuzu çizeceğiz. Tıpkı hayatın kendisi gibi.


Photo by Jason W on Unsplash 


· Fotoğraflara bakıp detaylara dikkat etmek

Son maddem diğerlerinden daha farklı. Fiziksel etkileşimi daha çok hissettiren bir yanı var.


Eski fotoğraflarımıza baktığımızda türlü anılar gelir aklımıza. Derken oradan oraya kayar bazen düşünceler.


Bir de aile fotoğraf albümleri vardır mesela. Bolca soru sorarız çünkü kim kimdir, o yer nerededir ve siyah beyaz insanlar şu anda ne yapmaktadır pek bilmeyiz. Haliyle o dönemde yaşamış insanlar gibi hissedemesek bile onlardan farklı bir düşünce yapısına bürünürüz. Çünkü o dönemler bize ait değildir. O anları biz yaşamamışızdır, şahitlik edememişizdir. Ancak dışarıdan bir gözlemciyizdir.


Bu, kulağa üzücü gelse de, aslında bundan faydalanmanın da yolu olabilir diye düşündüm. Böylece bazı öyküler için konu fikirlerimi onlar üzerinde arama fikri çıktı ortaya. O durgun pozlarda benim bilmediğim çokça şey vardı ki bu da soru ve cevapları doğurdukça kafada farklı şeylerin canlanmasına sebep oluyor.


Ancak fark ettiğim bir diğer nokta ise, hiç tanımadığımız kişilerin fotoğraflara bakmak. Tabii bu illa ki bir kişiyi içermek zorunda da değil.


Belki sahaflara, fuarlara, antikacılara uğramışsınızdır. Genelde, eski madeni para satıcılarının bulunduğu stantlarda, kime ait olduğu bilinmeyen siyah beyaz fotoğraflar da olur. Her zaman çok garip hissetmişimdir. Genelde üzgün bir ruh haline büründürür onlar beni.


Fakat yıllar sonra bu düşünce aklıma düşünce, o gözle bakmaz oldum. Aksine, o kişileri birer öykü karakterlerine bürüyebileceğimi düşündüm. Bu bana, insan hayatına değer katan bir hamle gibi hissettirdi. Belki de abartıyorumdur, bilemem ama bende uyandırdığı bu olmuştu.


Giyilen giysiler, arka plandaki mekânlar, mimikler, tahminlere konu olan kişilerarası bağlantılar, belli başlı isimler veya tabelalar… Bunların hepsi bir zamanlar var olmuş, değişime uğramış veya hala var olan yapılar, yerler ve kişiler. Onlar üstünden bir öykü oluşturmak ölümsüzlüklerine ölümsüzlük katmaya yardımcı. Tıpkı o fotoğraf kareleri gibi.



Umuyorum ki bu maddeler sizlerde de direkt ya da dolaylı olarak bazı çağrışımlar yaratmıştır. Bu konu üstünde benzer düşünce deneyleriniz veya uygulamalarınız varsa tavsiyelerde bulunabilir ve yazıyı okuyan arkadaşlarımıza katkı sağlayabilirsiniz.

Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page