Bir Mevsim, Biraz Mola ve Birkaç Şiir
- Sarnav
- Jun 30
- 2 min read
Zihnin Dinlendiği Yerde Huzurun Yazdığı Şiirler
Herkesin tatil anlayışı farklı. Benim için bu İstanbul’dan çıkmaya eş değer. Ne yaptığımın önemi yok, orada bulunmamak benim için minik bir kaçamak gibi. Nihayet birkaç sene sonra geçici olarak ayrıldığım için de mutluyum. Ancak esas mutluluğum, sürekli maruz kalınan gürültü, trafik ve muhitteki her bireyin anlamsız seslerinden kurtuluşum oldu. Zira bununla beraber zihnimin rahatladığını fark ettim. Üstüne üstlük günün farklı saatlerinde bambaşka tablolar sunan gökyüzü ve manzara da iç açıcı. Öyle ki, burada kaldığım yaklaşık iki haftalık süreçte beş-altı şiir yazmama yardımcı oldu. Yakında dönecek oluşum üzücü olsa da esas odak noktam şu anda burada.
Fark ediyorum ki, yazmak istediğim edebi biçimler dönemsel olarak değişiklik gösteriyor. Buraya ilk geldiğim yıllarda kitabım üzerinde uğraşıyordum. Sonraki gelişimde öykü kitabımın bir kısmı üstünde kafa yormuştum. Şimdi ise şiirler yazıyorum. Ancak her halükarda anlaşılıyor ki, yazma ve okuma isteklerimi, yakalayabildiğim şu birkaç parça huzur etrafında şekillendirebiliyorum. Üstelik bunlar her zamanki zoraki dürtmelerle değil de kendiliğinden şekilleniyor. Ne mutlu.
Demem o ki, aslında bulunduğumuz ortam bize güvence ve rahatlık sağlasa da, ona ve içindeki her şeye sürekli olarak maruz kalmak bir noktadan sonra yorucu gelebiliyor. Bu, sürekli olarak bulunmak zorunda kaldığımız herhangi bir yer olabilir. Beyin ister istemez farklı yerler ve kişiler istiyor. Evet, çok gezenti olmayan birinden bunları duymak pek güven verici gelmeyecektir kulağa. Fakat sık deneyimlemesem de bu gerçekliğin ben de farkındayım.

Şimdi konuya biraz yön vereceğim.
Yaz mevsimini pek sevmem. Hatta yazdığım şiirlerden biri de yaza olan nefretimi kustuğum bir tanesiydi. Fakat yazın albenisi, mutlaka diğer mevsimlerde de deneyimliyoruzdur, ona has hisleri ortaya çıkarabilmesinde yatıyor. Evet, sürekli olarak terlemek ve serin bir şeyler tüketme ihtiyacı gütmek boğucu. Ancak güneşin ayarındaki parlaklığı, birden bastıran rüzgârın ferahlığı ya da anlık sessizliğin verdiği huzuru bambaşka. O anda içimizde bir şeyler kıpırdıyor, hayatın sandığımızdan daha güzel olabileceği düşüncesine bırakıyoruz kendimizi. Çok kısa sürse bile.
O gibi anlar benim için sabah kahvaltısı sonrası içtiğim Türk kahvesini alıp çatıya çıkmak ve kıstığım gözlerimle önümdeki manzarayı olabildiğine seyretmekti. Güneşin belli saatlerde benzersiz ve şahane dalgalar yaymasına hayranlıkla bakmaktı.
Hâl böyle olunca içimdeki hissi dışa vurma ihtiyacını çokça kez güttüm. Ani olarak gelişen dışa vurumlar, pastoral bir tat alınca aklıma gelenleri de, gönlümden geçenleri de yazıverdim. Her bir şiirim tam da o saniye hissettiklerimden oluşuyordu. Birer haiku değildi bunlar elbette; bolca kelime kullanmak ve kırpmadan, olduğu şekliyle yorumlamak istedim.
O sevemediğim yaz, her zaman bulunduğum konfor alanımda değil de oradan ayrıldığım en yakın zamanda duygularımı uyandırmaya yetti. Aralarından son yazdığım şiiri paylaşarak bu aya ve yakında buraya veda etmek istiyorum.
Bir meltemin serinliğinde
Guguk kuşunun uğultusunda
Dinginlik, sükûnet
Sabah yudumlanan çayda
Simidin gevrek çıtırtısında
Doygunluk, afiyet
Göğün masmavi tonlarında
Enginliğine dökülen gözyaşlarında
Güzellik, zarafet
Uzaktaki adaların karaltısında
Ufukla birleşen dalgalarında
Yolculuk, istikamet
Şahlanan yüce bayrağımda
Hilalle yıldızın kavuşmasında
Bağımsızlık, hürriyet, cumhuriyet
Kaleminize sağlık, çok güzel dizeler. Doğanın esintileri ile epik öğeler bir harmoni oluşturmuş ne güzel...