top of page

Oulipo ve Kısıtlı Yazmanın Yaratıcılığı

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • Oct 27
  • 9 min read

Updated: Nov 2

Edebiyatı Rasyonel Oyunlara Dönüştürmek

İnsanın duygularını dışa vurabilmesi için kullandığı edebi biçim, şiirdir. Akla gelen olumlu veya olumsuz tüm hislerin adına tünel görevi görür. Kelimeler onun içinden akıp gider ve sonunda gönle bir nebze ferahlık serper. Fakat şiirler her seferinde duygularımızla hareket etmemizi mi emreder? Bunu daha mantıksal, rasyonel ve matematiksel kılamaz mıyız? Öte yandan bu, şiiri şiir yapmaktan çıkarır mı?


Bu sıralar üstünde en çok durduğum ve sıkça ürettiğim edebi format şiir. Ne zaman bir şiir kitabından bir kısım okusam ya da sosyal medyada denk gelsem, daha fazlasını üretmek istiyorum. Üretim safhası duygular etrafında kendiliğinden gelişiyor. O an ne hakkında yazacağımı çoğu kez bilmiyorum ama bir şekilde yazıveriyorum işte. Çünkü duygular da bazen böyle, ansızın nüksederler. Beklenmedik etkiler yaratırlar.


Öte yandan işleri ilgi çekici kılmayı da seviyorum; özellikle üstünde uğraşmayı sevdiğim konular için bu böyle. Daha önce de buna benzer konuları ele alıp –gerek şiiri, gerek edebi diğer metinleri– duygulardan olabildiğince arındırarak ele aldığım yazılarım ve çalışmalarım olmuştu. Edebiyata ilk bakışta garip gelebilecek bir şekilde yaklaşmak, onunla ilgili daha fazla yönü görmemize de sebep olabiliyor bana kalırsa.


Bir eserdeki içeriği türlü verilerle birlikte ele aldığım şu yazım veya noktalama işaretlerini inceleyerek yorumlarda bulunduğum diğer yazım bu çalışmalara örnek olabilir.



Bugünkü konum ise kişisel merakımın dayatmalarından ziyade edebiyatın bizzat içinde yer alan, sıra dışı görünümlü yazım stilleri. Belki de bunlara birer tercih demek daha doğru olabilir. Beraber düşünelim.


Üstünde durmak istediğim konu “kısıtlı yazma” (constrained writing) olarak bilinen ve yazarın öncelikli olarak belli başlı kalıplara ya da kısıtlamalara uyarak hareket etmesini zorunlu kılan bir biçim. Bu konuyla alakalı bir sene önce yazmıştım. Yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Buradan erişebilirsiniz.


Ek olarak “haiku” gibi Japon Edebiyatı’nın ikonik şiirlerini de ele almıştım çünkü bu yazılar da belli ölçekler dahilinde yazılması şart koşulan, çok kısa metinler. Okumak isterseniz o da burada (İngilizce)


ree

Photo by Clark Young on Unsplash


Kısıtlı yazma biçimi hakkında daha detaylıca bilgilendirmek ve ilgili örnekleri aktarmak istiyorum. Belki ilginizi çeker ve size aklınıza önceden gelmemiş fikirler verebilir. Veyahut sizi benzer biçimde yazmaya teşvik edebilir.


Başlangıçta bunu oluşturan ve ilgili olarak eserler veren edebi cemiyeti konuşarak başlayalım.


1960’da kurulan, Fransızcası “Ouvroir de littérature potentielle” olan ve Türkçe “Potansiyel Edebiyat Çalışmaları” olarak belirtilen, kısaca “Oulipo” denilen bir topluluk var. Amaçları, belli başlı koşullar altında eserler oluşturmak. Böylelikle oluşturulan eserler hiç görülmemiş, eğlenceli, zorlayıcı, kafa karıştırıcı, anlamsız ya da saçma üretimler olabiliyor. Hangi açıdan baktığımıza göre değişiklik gösterecek bu örnekler hakkındaki düşüncelerinizi belirtebilirsiniz.


Aslında tek bir stili benimsemeyen topluluğun gözde kabul ettiklerini varsaydığım, görece oturmuş biçimleri mevcut. “Lipogram” ve “palindrom” bunlardan en önemlileri.



Lipogram


Lipogram (okumanızı tavsiye ettiğim bağlantıda detaylıca anlattım), belli bir harfin kullanılmaması ya da aksine sadece belli harflerin kullanılmasıyla yazılan yazılar için kullanılan bir ifade. Örneği eğer şiirinizi (ya da meydan okumaları seviyorsanız kitabınızı) “E” harfini kullanmayı reddederek yazarsanız bir lipogram örneği oluşturmuş olursunuz. Aksine, örneğin her sözcükte “S” harfini içermek için gayret gösterirseniz bir “reverse (ters) lipogram” çalışmasına imza atarsınız. Hangi harfi, nasıl kullanacağınız (ya da kullanmayacağınız) tercihinize bağlı. Tek bir harfle sınırlı kalmak zorunda da değilsiniz. Özünde bir tür kısıtlama olması yeterli. İnanılmaz ama bu şekilde yazılan şiirlerin yanı sıra kitaplar bile mevcut. İlk örneği ise Antik Yunan döneminde milattan önce verilmiş. (Kaynak)


Lipogramın en güzel yanı, bizi yeniden düşünmeye ve keşfetmeye itmesi: Sözlük sayfalarını karıştırıp, yıllardır unuttuğumuz kelimeleri canlandırıyoruz, eş anlamlılara sarılarak ifadeyi zenginleştiriyoruz. Ama öte yandan, bu disiplinli oyun bizi tuzağa da düşürebilir; seçtiğimiz harfin dildeki baskınlığına göre, aklımız benzer seslere takılıp tekrara saplanabilir. Bir döngüde sıkışmış hissedebiliriz. Üstelik, başlangıçtaki mantıksal yaklaşımımız, şiirin o doğal duygusal akışını biraz gölgeleyebilir, hisleri filtreleyip kuru bir iskelete indirgeyebilir. Yine de burada sihir, seçimimizde ve deneyimimizde yatıyor: Doğru harfi, doğru dozdaki kısıtlamayla kullanabilmek asıl mesele olsa gerek.


Hızlıca iki örnek yazdım, inceleyelim şimdi:


  • Hiç “E” ünlü harfi kullanılmadan


“Sonbahar ormanı, sarı yaprakların hışırtısıyla dolar; rüzgâr, dalları okşar, yolcuları çağırır. Adam, patikada yürür, botlarının topuğu toprağa basar, havada asılı toz bulutları kalkar. Uzakta, bir gölün yüzü düz durur, balıklar suyun altında kayar, sazlıklar hafif sallanır. Adam durur, bir yaprağı avucunda sıkar, kokusu burnuna dolar; bu an, sonsuz bir dinginlik sağlar, zaman durmuş gibi akar.”


  • Her sözcükte “R” ünsüz harfi kullanılarak


“Diri rüzgâr rast gider ormanda, rengine hayran sarı yapraklar rıhtıma doğru sürüklenir. Rahat ritmiyle rehavet nükseder, rüyalar raks eder; rızk arayanlar rayihalı ekmeklerin rengine razı olur.”


Ülkemizde ise bunun ilginç bir biçimi halk edebiyatında kullanılıyor. Metinsel değil, sözel bir biçimde icra edilmekte. Âşıklar, doğaçlama eşliğinde türküler söylüyor ya da atışmalar sergiliyor. Öyle ki, işin can alıcı kısmı, belli başlı harflerin bilerek söylenmemesi için ağzın dışına dik olarak iğne (belki bir kürdan ya da iş gören sivri bir alet) koyuluyor. Böylece dudağın birbirine temas etmesi engelleniyor. Haliyle adına da “lebdeğmez” deniliyor. İlk öğrendiğimden beri, hayret verici olduğu kadar yaratıcı buluyorum.



Palindrom


Palindroma geçelim. Anlamını bilmeseniz bile örneklerini bildiğinize ve hatta istemsizce kullandığınıza eminim. Tersten okunduğunda aynı olan cümle ya da sözcükler için kullanılan ifade. Ayna görevi görmesi şart yani. Sayılar için de geçerli, “101”, “523325” gibi.


Örnekleyecek olursak: “kabak”, “kazak”, “ana”, “ata”, “yapay” bunlara örnektir. Kelime bazında konuşacak olursak, harflerin toplamı tek sayı olmalı. Sayı örneklerinde şart değil.


Palindromu cümle haline sokmak da mümkün. En bilinen örneği, “Ey Edip, Adana’da pide ye!” olmalı. Farklı bir tanesi ise “Lale, Gül’ü gel al”. Bu defa, tersten okuduğumuzda da, kelime kelime olmasa bile aynı cümleyi veriyor. Doğal olarak çok anlamlı cümlelere rastlamamız pek olası değil: “En iyi meşe beşe mi yine?”, “Kart ama matrak” örnekleri kısmen anlamlı diyebiliriz. İşin komik yanı, sanılandan çok daha fazla örneği mevcutmuş ben de detaylı araştırırken öğrendim. Ve gündelik yaşamımızda “Zarar az”, “Kıza yazık”, “Al yarısını sırayla” cümlelerini kurduysak bilmeden palindrom kullandığımız söylenebilir. Konuya doyamadım, daha fazlasını okumam lazım derseniz şöyle bir belge mevcut.



Univocalism (Tek Seslilik)


Oulipo üyelerinin kullandığı bir diğer biçim ise “tek seslilik” (univocalism) diyebileceğimiz tarz. Biraz lipogramı andırıyor. Bu biçimi oluşturabilmemiz için tek bir ünlü harf kullanmamız gerekiyor. Haliyle alfabemizi düşünecek olursak sekiz adet ünlü ses ile birbirinden zorlayıcı deneyimler bizi bekliyor, diyebiliriz. Buradaki meydan okuma ise aslında harflerin kullanım sıklığının çok canlı bir şekilde göze çarpması. Dilin içinde barındırdığı bazı kurallar önem kazanıyor.


Küçük ünlü uyumunu hatırlıyor musunuz? Eğer bir sözcüğün ilk hecesinde “a, e, ı, i” harfleri yer alırsa sonrasında gelecek hecede de aynıları bulunmalıdır. Eğer ilk hecede “o, ö, u, ü” yer alırsa bu defa değişiklik gösterir ve sonraki hecede “a, e, u, ü” gelmelidir. Aksi takdirde, bir kelimenin Türkçe’ye uymadığı ve kökeninin kesinlikle (istisna var mı bilmiyorum) Türkçe olmadığı belirlenir. Büyük ünlü uyumu daha geniş ve rahat bir kural olduğundan benzer bir yorum yapmak doğru olmaz.


Peki, bu kuralı neden hatırlatıyorum? Çünkü özellikle “o” ve “ö” ünlüleri can alıcı. Harflerin kullanım sıklığı ile birlikte yer alan belli başlı sayıdaki sözcüklerin yanı sıra, bu iki harf özelinde çok fazla seçeneğimiz kalmıyor. Diğer harflere, ekleyebileceklerimiz ile anlatımımızı çeşitlendirebiliyoruz fakat bu harflerle bunları hiç karşılayamıyoruz. Dün akşam üzerinde çalıştığım şiirlerimden iki örnek ile net bir şekilde açıklamak istiyorum.


  • Sadece “A” ünlü harfini kullandığım şiirim


Akşamdan kalma kargalar

Sabahlara dayanamaz, nara atarlar.

Dalamazlar katrandan kara havadar tarlalara,

Kanat katlayarak kaçarlar;

Arkaya bakmadan ama arkada kalmadan.


Bakın çoğul eki olan “-lar” ya da ismin hallerini belirten “-a”, “-da”, “-dan” eklerini kullanmak ne kadar kolay ve anlatımı çeşitlendiren bir yapıya sahip. Şimdi diğer örneğe bakalım:


  • Sadece “O” ünlü harfini kullandığım şiirim


Krom monokl, mor broş,

Hoş koro, folklor, horon.

Bordo kloş, son gondol,

Bol konfor. Oh, somon!

Hop! Yol boş, çok yok!


İlk örnektekine benzer şekilde herhangi bir ek getiremediğimiz, gayet kısa olan ve tek heceli kullanımlar haricinde doğal olarak Türkçe olmayan kelimeleri kullanmak durumunda kaldığımızdan ötürü nasıl da zorlanmışım. Bu aynı zamanda anlamsız bir kıtaymış gibi görünmesine de sebep oluyor elbette. Bence bu durum özelindeki üretimlerimize geniş açıdan bakmak gerekecektir. Açıkçası elimden geleni denedim demekten başka bir şey düşünemiyorum. Yine de aşırı zorlandığım bu süreçte çok keyif aldığımı da eklemem gerek.


Dünyadan örneklere bakacak olursak, 2001 yılında Christian Bök tarafından yazılan “Eunoia” adında bir kitap mevcut. İsminde sadece sesli harflerin bulunduğuna (”n” harfi bağlayıcı olmuş ama aynı zamanda “iyi niyet duygusu” anlamına gelen Yunanca kökenli bir kelime) dikkat çekelim. Beş bölümden oluşan eser 112 sayfa ve kendi içinde de türlü kısıtlı yazı stillerinden örnekler varmış. Dahiyane, ürkütücü ve beyin kızartıcı.


ree

“Eunoia” by Christian Bök — Image Source


N+7 (Kelime Kaydırma)


Bu edebi cemiyetin en gözde biçimlerinden bir diğeri ve bence üretimi aralarındaki en eğlenceli, en beklenmedik, en kolay olanı. Zıpır bir tanesi diyebiliriz.


“N+7” dedikleri bu kelime kaydırma sistemi ile herhangi bir şiiri ele alabiliyorsunuz. Şimdi size yapması basit bir N+7 tarifi veriyorum:


  • Şiirinizi seçin (kendi yazdığınız veya istediğiniz herhangi bir şiir iş görür)

  • En yakınınızdaki sözlüğü elinize alın

  • Şiir içerisinde değiştirmek istediğiniz isimleri (noun) bulun. İstedikleriniz olabilir, her bir ismi ele almak zorunda değilsiniz.

  • Değiştirmek istediğiniz kelimeyi sözlükte bulun ve ondan sonra gelen yedinci sözcük ile (isim) birlikte değiştirin.

  • Kelimenin sonunda ekler varsa (ve uygunsa) eklemeyi unutmayın (örnek: çoğul eki, tamlayan ve tamlanan eki vs.)

  • Tebrikler, yepyeni bir şiire kavuştunuz.


Evet, bu stil gerçekten de bu kadar. Oyun gibi ama merak uyandırıcı. Açıkçası yazdıklarımın nasıl bir şekle bürüneceğini merak ediyorum. Anlamı, ritmi ne kadar değişiklik gösterecek bilemiyorum. Belki ritimdeki kayboluş daha az görülecektir; sözlüğün sırayla giden yapısı bunu korumaya yardımcı olacaktır. Anlam konusunda, resmen şiirimin komşusunu oluşturuyorum diye düşünüp, alternatif evrende böyle yazdığımı varsayabilirim sanırım.


Yanımda fiziksel olarak sözlüğüm bulunmamakta ancak Türkçe sözlük sitelerine başvuracağım. Örnek olarak bir şiirimin ilk kıtasını ve sonrasında da “N+7” halini yazacağım. Farkı birlikte görelim:


Esas şiir:


İşte! Sözlerimin sahneye girişi

Yeni yetme figüranın amansız titreyişi

Dizeler dolduracağım durmaksızın

Umutlu bir yolculuk benimkisi


N+7:


İşte! Söz dizimimin sahtekâr girişik cümlesi

Yeni yetme fihristin amansız tohumu

Dizgiler dolduracağım durmaksızın

Umutlu bir yolluk benimkisi


Her ismi ele aldım ve değiştirdim. Sıfatlara dokunmadım (örneğin “umutlu”yu umut olarak almadım ya da “yeni yetme”yi “yeni” olarak tek başına değiştirmedim) ve sanırım sıralamayı doğru yaptım. Yine de sözlükten sözlüğe nasıl fark eder bilemedim.


Kelimeler arasında çok değişik olanlar da var birbirine yakın anlamda olanlar da. Açıkçası anlam kaybı yok gibi. Üst kıtada yer alan kişi, emek dolu bir maceranın içine girme sevincinden bahsediyor. “N+7” sürümünde bu durum, benzer gidişatın içerisinde yer alan kötü niyetli birinin gizli planlarını dinliyormuşuz hissi veriyor sanki. Belki de ben öyle almak istedim, siz ne dersiniz?



Snowball (Kar Topu)


Son olarak da “kar topu” (snowball) tarzını konuşalım.


“Yazının estetiği olur mu?” demeyin; resim çizercesine yazacağız şimdi. Kağıdı kullanırken hem sayılardan yardım alacağız hem de sözcüklerimizin bütünüyle bir şekil kazandıracağız.


Buradaki işlemimiz başlangıçta basit gibi görünse de, bir bütün oluşturmaya çalıştığımızda zorluğu artacaktır. Yine de, kısıtlamanın asgari olduğunu düşündüğümden üretimini diğerlerinden rahat buldum.


Rhopalism” adı da verilen bu biçimin anlamı, bir dizedeki her bir ardışık kelimenin bir öncekinden bir hece daha uzun olmasıymış. Dilimize uygunluğu açısından harf sayısındansa kelime sayısı olarak da kullanıma sokabiliriz. Biz yine de açıklamayla devam edelim. Hatta bence bunu eriyen bir kardan adam gibi düşünüp tersine de işleyelim, ne dersiniz? Şimdi örnekler verelim bakalım.


Mesela kavuşamayan iki aşığın sitem dolu sözlerine kulak verelim. Önce kadının heyecanlı itirafı, devamında ise çaresiz adamın hayata olan serzenişi:


“Kar topu” yöntemiyle kısıtlı yazma örneği:


O

an

sen

bana

çiçek

versen

gelirim!

Bakmadan

hiç arkama,

Sevdiceğim.


Gördüğünüz gibi “bir” harften “on” harfe uzanan bir şerit oldu resmen.


Şimdi de bu kardan adamı eritelim:


Oysaki seni

gördüğümü

kimseler

bilmese,

durmam!

Hayat!

Bana

çok

mu

O?


Genç aşığın cümleleri, kar taneleri gibi eridi; ne sesini duyurabildi ne cevap verebildi.



Diğer Kısıtlı Yazma Teknikleri


Değindiğimiz kavramların yanı sıra, detaylı açıklamayacağım birkaç tanesine hızlıca göz atalım isterim.


Pilish” denilen bir kavram var. Pi sayısı üzerinden hareketle yazılması gerekiliyor. 3,14159… olarak süregiden sayıya göre, kelimelerimizin uzunluğunu belirliyoruz. Yani sırasıyla, 3 harfli kelime, 1 harfli kelime, 4 harfli kelime şeklinde. “Kar topu” örneğinde fark etmişsinizdir, tek harf konusu biraz problemli. Sesli harfler arasından mantıklı hissettiren bir tek “O” harfi var. Günü kurtarır nitelikte. İngilizce için daha ideal bir kullanım. Dile göre daha uygun düşen biçimlerin bulunabileceğini de böylelikle görmüş oluyoruz.


“O” harfi: Tek seslilikten bahsederken beni beğenmiyordunuz, ne oldu?

Aynı zamanda Fibonacci dizisine göre hareket edilerek de eserler üretilebiliyor. Tabii ki şiirlerin yanı sıra şarkılarda da karşımıza çıkabilen bir yöntem.


Yama şiir” (Cento) denilen tarzda ise, başka yazarların dizelerinden "yamalı bohça" gibi yeni bir şiir oluşturuluyor. “Kolaj şiir” de denebilir bence buna. Ortaya çıkanın tamamen size ait bir eser olup olmadığı ise bambaşka bir tartışma konusu.


Son olarak da, kısıtlı yazma içinde bulunan, Oulipo dışı ama uyumlu bir ekleme olarak pek beğendiğim “aliterasyon” var. Şiir ve düzyazıda aynı veya benzer seslerin (genellikle ünsüz harflerin) kelimelerin başında veya içinde tekrarlanmasıyla ritim, vurgu ve müzikalite yaratan bir teknik. Lipogram örneğinde buna benzer bir tat almış olabilirsiniz. Seçtiğiniz harf ile başlamak ya da seçtiğiniz heceyi sözcüklerde kullanmak bu yapıyı örecektir. Hatta hepinizin çok iyi bildiği (ama söylerken zorlanabildiği) bir örnek var: “Dal sarkar kartal kalkar, kartal kalkar dal sarkar.” Tekerlemelerin çoğu bu teknikle oluşturulan, söylemesi keyifli (ve sinir bozucu), dilin dans etmesini ve beynin tökezlemesini sağlayan edebi jimnastikler.


Eğer sessiz harf tüm kelimelerin başında olacaksa buna, “tautogram” deniyor. Yunanca "tauto-" (aynı) + "gramma" (harf) kökünden geliyor.



Evet, sanırım bahsedeceğim kavramlar bu kadar.


Ele aldığım kavramları biliyor/duymuş muydunuz? Benzer biçimde ürettiğiniz çalışmalarınız var mı? Hangisi ilginizi çekti ya da hangisini mantıksız buldunuz?


Oulipo’nun mantıkla hareket edilmesi zorunlu olan kurallarının sanata etkisini nasıl buluyorsunuz?


Kaygı, insan için gerekli ve yaratıcılığı artıran unsurlardan birisi. Olumsuz hissettirse de, kişinin deneyim ve üretim becerisiyle yararlı bir çıktı gözlemlenebilir. Ancak sanatın içinde ruhun, duygunun, hissin bulunması da gerekli. Kişi, içindekini ona uygun nasılsa öyle açığa çıkarır. Onu zincirlemenin, hapsetmenin herkes için aynı etkiyi göstermeyeceği nettir. Üretim aşamanızı düşünürseniz sizin “doğru”nuz nedir?

Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page