Cumhuriyet
- Sarnav
- Oct 29, 2023
- 6 min read
ölümsüz bir liderin alıntıları eşliğinde Platon’un eseri.
Bugün büyük bir nedenden ötürü önemli bir konu hakkında konuşacağız. Bu, felsefe ve siyaset teorisi tarihinin en etkili eserlerinden biri olan Platon’un “Cumhuriyet”idir. Ve tarihin sayfalarındaki bir başka büyük adamın başyapıtıdır.
Platon’un Cumhuriyet’i özünde adaletin doğası, ideal devlet ve adil bir toplumda bireyin rolü gibi birkaç ana unsurdan oluşur.
Cumhuriyet’in ana teması adaletin doğası, adil bir bireyi ve adil bir toplumu neyin oluşturduğunu anlama görevidir. Adaletin atalarımızdan miras aldığımız bir tür erdem mi yoksa toplum ilerledikçe zaman içinde gelişen bir sosyal yapı mı olduğu tartışılır.

Onun fikirlerine göre, ideal bir devlet bilgelik, bilgi ve gerçekliğin esas doğasına dair derin bir anlayışa sahip filozoflar tarafından yönetilmelidir. Ve onlara akıl ilkesi rehberlik etmelidir. Mağara Alegorisi adlı hikayeyi duymuş olabilirsiniz. Bu hikayede Platon aydınlanma sürecini ve görünüşler dünyası ile gerçeklik dünyası arasındaki farkı anlatır. Felsefe yoluyla cehaletten bilgiye…
Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakikî yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır.
Ayrıca bireyin ve dolayısıyla ideal devletin şekillendirilmesinde eğitimin önemini vurgulamıştır. Eğitimin sadece pratik becerileri değil, aynı zamanda iyi vatandaşlık için gerekli olan entelektüel ve ahlaki erdemleri de geliştirmeyi amaçlaması gerektiğine inanıyordu.
İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.

Bunlar, bireysel düzeydeki diğer açıklamalarla birlikte temel bilgilerdir. M.Ö. 4. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir. Yüzlerce yıl sonra modern dünyada hala geçerli bir yönetim biçimidir. Elbette zaman içinde çağların farklı ihtiyaçlarını karşılamak üzere değişikliğe uğramıştır. Modern dünya daha ayrıntılı bir açıklama gerektirmektedir. Bugün bir cumhuriyetin özü genel olarak vatandaşlarının haklarını ve çıkarlarını koruyan bir dizi ilke ve kurumu içermektedir.
Çağdaş bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.
Cumhuriyet, vatandaşların kendileri adına karar almaları için liderlerini seçtikleri temsili bir hükümet sistemi ile tanımlanır. Hukukun üstünlüğü ile yönetilir, bu da yasaların adil ve tarafsız bir şekilde yürürlüğe konduğu ve uygulandığı anlamına gelir. Hükümet yetkilileri de dahil olmak üzere hiç kimse hukukun üstünde değildir. Bu nedenle, yargı siyasi müdahalelerden uzak olmalı ve adaletin yerine getirilmesini sağlamalıdır.
Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin muasır medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir.
Bir diğer temel yönü de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, din özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı gibi bireysel hakların korunmasıdır. Genellikle yürütme, yasama ve yargı gibi farklı organlar arasında güçler ayrılığının olduğu bir hükümet sistemine sahiptir. Liderlerin ve temsilcilerin seçilmesi için özgür ve adil seçimler esastır.
Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
Bir cumhuriyette, kamu görevlileri eylemlerinden sorumlu olmalı ve yolsuzluk ve gücün kötüye kullanılmasını önlemek için hükümet süreçleri mümkün olduğunca şeffaf olmalıdır. Cumhuriyet, vatandaşlarının iradesiyle var olduğundan, oy verme, kamusal tartışmalara katılma ve siyasi ve sosyal konular hakkında bilgi sahibi olma gibi sivil hayata katılımlarıyla gelişir. Sivil toplum kuruluşları, savunucu gruplar ve toplum örgütleri aktif vatandaşlığın ve çeşitli çıkarların temsil edilmesinin anahtarıdır.
Bugünkü hükûmetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükûmettir ki onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.
Özünde, bir cumhuriyet azınlık gruplarının haklarını korumalı ve çoğunluk tarafından ayrımcılığa uğramamalarını veya baskı görmemelerini sağlamalıdır. Bir cumhuriyet hoşgörü ve çoğulculuğu teşvik etmeli, farklı görüşlerin, kültürlerin ve dinlerin barış içinde bir arada yaşamasına izin vermelidir. Bağımsız ve özgür bir medya, liderlerden hesap sorabilmek ve vatandaşlara doğru bilgi sağlayabilmek adına hayati önem taşır. Ve birçok modern cumhuriyet, vatandaşlarının esenliğini sağlamak için eğitim, sağlık ve sosyal refah programları da dahil olmak üzere temel kamu hizmetlerini sağlamalıdır.
Yurtta barış, dünyada barış.

Bu, bir ulus için ideal örnekler bütünü gibi görünse de, bu esasların nasıl uygulandığına ilişkin ayrıntılar, ülkenin anayasasına**, yasalar**ına ve tarihi ve kültürel bağlamına bağlı olarak cumhuriyetten cumhuriyete değişebilir. Sanırım hepimiz bu konuda rahatlıkla hemfikir olabiliriz. Bu ülkelerden bazıları parlamenter cumhuriyetler, başkanlık cumhuriyetleri ve yarı başkanlık cumhuriyetleri gibi farklı cumhuriyet türlerine sahip olabilir.
Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun idare Cumhuriyet idaresidir.
Bir kelime ile ifade etmek gerekirse, diyebiliriz ki yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir; halkın devletidir. Mazi kurumları ise bir şahıs devleti idi, şahıslar devleti idi.
Evet, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıldönümü. Bunun bir parçası olduğum için kendimi son derece minnettar hissediyorum. Özellikle de ulusumuzun böylesine önemli bir yıldönümünü yaşadığımızı düşünürsek, bu gerçekten bir onurdur. Bu milliyetçi bir düşünce değil, aksine milletime, kültürüme, tarihime ve cumhuriyetçi bir ulus inşa etmek isteyen tüm atalarıma duyduğum bir memnuniyet ve saygıdır. Özellikle de tüm hayatını, herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde, kelimenin tam anlamıyla enkazdan bir ulus inşa etmeye adayan Mustafa Kemal Atatürk’e. Türkiye’deki her duyarlı ve mantıklı insan onun kızı ve oğlu olmaktan mutluluk duymaktadır.
Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.

Atatürk’ün Ankara’daki mozolesi Anıtkabir, her yıl her gün olduğu gibi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı, 10 Kasım Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı gibi ulusal bayramlarda da büyük kalabalıklar tarafından ziyaret edilmektedir.
Cumhuriyetin ilkeleri yüzlerce yıldır bilinmesine rağmen, bu biçime uyum sağlamak nihayetinde halka kalmıştır. O zamanlar insanlar, savaşların getirdiği telaş ve değişimin getirdiği heyecan içinde, onun liderliği sayesinde kargaşa dolu ama umutlu zamanlar yaşadılar. Ancak, dönem ve nesiller sonra, bir ulusun altyapısına yerleştirilen bazı beklenmedik, istenmeyen ve belirsiz unsurlar nedeniyle insan bazen yabancılaştığını hissedebiliyor.
Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben umudumu hiç kaybetmedim.
Platon da adil ve iyi düzenlenmiş bir devletin istikrarı ve uzun ömürlülüğü konusunda derin endişeler taşıyordu ve böyle bir toplumu zayıflatabileceğine inandığı çeşitli tehlikeleri belirledi. Tiranlık (yöneticilerin yozlaşması ve yozlaştırılması), oligarşi (zenginlik ve güç tarafından körleştirilme), demokrasi (arzuların kısıtlanmasıyla potansiyel bir sonuç olarak anarşi), dış ve iç tehditler eserinde bahsettiği faktörlerden bazılarıdır.
Emperyalizm ölüme mahkumdur.
İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatımedeniyedir.
Cumhuriyet, ahlakî fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.
Atatürk onun eserlerini okudu mu bilmiyorum ama (her türden ve çeşitli dillerde tespit edilmiş toplam 3.997 kitap okuduğunu ele alırsak muhtemelen okumuştur) 1927'de yazdığı Gençliğe Hitabe’de bu potansiyel tehditlerden tek tek bahsetmiştir. Platon ve Atatürk o kadar ileri görüşlüydüler ki, biri ne olduğunu, diğeri gelecekte ne olacağını yazdı.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Burada cumhuriyetçi bir ulusun kurulmasıyla ilgili acı bir gerçek var. Bu tür uluslar cumhuriyet yönetimini benimsedikten sonra demokrasi, barış ya da insan hakları kendiliğinden ortaya çıkar mı? Elbette hayır. Aslına bakarsanız, dünyanın büyük bir kısmı o zamanlar bu temel fizyolojik ihtiyaçlara bile sahip değildi. Krallıklar her şeye rağmen gelişti. Ancak bu krallıklarda, bazı bölgelerde, bireylerin değeri yoktu; statüler vardı. Cumhuriyet, insan olma fikrini getirdi, kendisi ve ulusu için çalışan değerli bir birey. Bu yapı zaman ve çaba gerektirir. Her şeyden önce, hükümet yapısı içinde güçlü ve mantıklı bir dizi ilke gerektirir. Yönetimde çoğulcu olunur. Felsefi bir liderin rehberliğinde, yıllar içinde inşa edilmelidir.

Platon’un ve Atatürk’ün cumhuriyet görüşleri arasında küçük bir fark (zamanın ruhundan ötürü) olsa da, özünde neredeyse benzerdirler. Platon’un aksine Atatürk, modern bir cumhuriyetin çağdaş, laik ve demokratik bir altyapı üzerine inşa edilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle, ulus içinde kurulması gereken altı ana (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık) ve bunlara bağlı temel bütünleştirici (Ulusal bağımsızlık, Ulusal birlik, Çağdaşlık, Akılcılık, Ulusal egemenlik) ilkeler üzerinde çalışmıştır.
Demokrasi ilkesi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde olamayacağını gerektirir. Bu suretle demokrasi ilkesi, siyasî kuvvetin, egemenliğin kaynağına ve meşruiyetine temas etmektedir. Demokrasinin tam ve en belirgin hükûmet şekli Cumhuriyettir.
Kısacası, (demokratik) cumhuriyet halk içindir ve halk tarafından, iyi kurulmuş bir hükümetin rehberliğinde, halkın kararlarıyla yönetilmelidir.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Son olarak, cumhuriyetin bir ferdi olduğum için mutluyum. Doğru liderin peşinden gittiğimi bilmek onun düşüncelerini benimsemeye çalışmak bana ziyadesiyle çalışma arzusu tanıyor. Hayatını tümüyle adamış bu aydın kesimin uygulamaları hayatımıza böylesine önemle etki etmişken, onları yüz üstü bırakma düşüncesi dahi beni üzüyor. Ancak bize öğrettiği gibi umudumuzu hiçbir zaman kaybetmemeliyiz ve elimizden gelenin en iyisini yapmaya gayret etmeliyiz.






Comments