Durma Yürü, Haydi İleri
- Sarnav
- Apr 23, 2024
- 3 min read
Okumakta olduğum bilim kurgu romanına ara verip biraz kafa dağıtmak istedim ve sosyal medyada vakit geçirdim. Sürüsüne bereket kedi köpek videolarından sonra, bir öğretmen ve öğrencisi arasında gerçekleşen bir deney gördüm. Çok basit bir şekilde biyoloji deneyi uygulayıp akılda kalıcılık yakalıyordu. Her bir öğrencinin istekle konuşması ve gülmesi iyi bir eğitim ortamı olduğunu düşündürdü.
Halbuki yorumları incelediğimde herkesin ortak bir yakarışı vardı. “Keşke” ile başlayan cümleler gırlaydı. Hemen hemen her biri benzer tutumla, öğretmenleriyle böyle etkileşimler yaşamadığından ve okulda öğretilen fen bilimleri derslerinde çuvalladıklarından şikayet ediyordu.
İsmi de konu açısından manidar olan kitabıma tekrar baktım, sonra yorumları okumaya döndüm. Sahi, çocuklara uygun bir şekilde anlatım sağlayan farklı türden kitaplar, örneğin bilim kurgu kitapları var mıydı? Hatırlayın, gezegenleri, dinozorları anlatan koca kapaklı kitapları pek severdik. Bazıları renkliydi, kabartmalıydı ya da — varsa — tuşuna bastığınızda öğrenmeye eşlik eden bir ses aracılığıyla etkileşime geçilebiliyordu.
Dürüst olmak gerekirse bu türden eğitici materyallerin hala olduğuna eminim. Hepsi bir anda dijitale geçip piyasadan silinemez ne de olsa. Fakat benim düşündüğüm nokta bu türden kitaplardan ziyade romanlar ya da kısa öyküler.

Photo by Liana Mikah on Unsplash
Bence her ebeveyn evladına okuma alışkanlığını aşılamalı. Evet, bir anda çok zorlu bir hamleden bahsetmeye başladım gibi görünebilir, maalesef farkındayım. Aynı zamanda öğretmenlerin bu bağlamda büyük payı olmak zorunda. Hepimiz biliyoruz ki, çocuklar büyükleri taklit ederek öğrenirler. Bu bazen bilinçli olur, direkt bir taklittir ve fark edilmek isterler fakat kimi zaman içgüdüsel olarak davranırlar ve görüleni çoktan benimsemiştirler.
Bu, aile içinde ya da görece küçük yaşta daha kolay olacaktır haliyle. Okul ise, sosyalleşmenin de kaynağı olduğundan, çocukların odağı her zaman öğretmeninde olamayabilir. Fakat hem çocuğa hem de çocuğun arkadaş çevresine hükmeden yegane lider öğretmen olduğundan, denildiği gibi, iş ona düşüyor.
İş akışlarının farklı yönlerini anladığımı düşündüğüm bir süre boyunca eğitim ve yayıncılık sektöründe çalıştım. Küçük yaştaki çocuklar için hikaye kitapları hazırlanırken ele alınan disiplin hep aynıydı. Elbette belli başlı noktalar çocuklara uygunluk açısından sabit kabul edilebiliyor, bu gayet anlaşılır. Ancak bana kalırsa göz önündeki asıl etmen hep atlanıyordu. Kitabın konusu her zaman benzer ya da basitti.
Diyelim ki bir kitap okuyorsunuz, yazarını tanımıyor olun ama size tavsiye edilmiş. Kitap sizin algınız için düşündüğünüzden basit geldi. Kaçınız okumaya devam etmeyi düşünür? İlgi çekici nokta bulamadığınız takdirde odağınız gitgide azalmaya başlar. Bu herhangi bir konu için de böyle değil midir? Yeni bir albüm dinliyorsunuz, uzun süre de beklemişsiniz. Ancak sevdiğiniz bu grup eski ritmini kaybetmiş, artık o tadı tuzu size geçiremez olmuş. Şarkıları ne kadar etkili bulabilirsiniz ki? Kaldı ki eser sahibi çok emek harcamış ve oluşturduğundan memnun kalmış da olabilir. Fakat aynı zamanda her eser sizin ilginizi çekecek diye bir durum da söz konusu değil.
Demem o ki, özellikle de akademik ve sanatsal bağlamda bir eserin ilgi çekici olması gerekli. Eğer çocuklara konu olarak hep aynı şeyleri verecek olursak dikkatlerini çekmede ve onları eğitmede nasıl yardımcı olabiliriz? Hayal gücü denilen kavram sürekli olarak yeniliklerle, ilginçliklerle ve hatta bilinmeyenlerle beslenmesi gerekiyor. Böylece hiç düşünülmeyenleri düşünmeye başlayabiliriz. Saçma bulduklarımızı belli bir akışa uygun hale getirmeye başlayabiliriz.
Biz yetişkinler bu konuda aslında pek şanslıyız. Ne kadar tür var hadi sayalım desek bir oturuşta hepsini sayabilir miyiz emin değilim, bir kısmı kesinlikle aklımıza gelmeyecektir. Çocuklar için ise aynı fabrikadan çıkan anlatılar onlardan önce hep beni boğuyordu. Çocukların çizimlerin sevimliliğine, puntoların büyüklüğüne ya da renklerin tonlarına aldanmaları için uğraşıp para kazanan kaç şirket vardır sizce, hiç düşündünüz mü? Bunların derdi görünüşte çocuklardır ama arka planda cepleridir. Sanki işlerini doğru düzgün yapsalar para kazanamayacaklarmış gibi. Halbuki nutuk atmayı pek severler.

“O zaman bile çocuk hikayeleri yazamamışım” — Image by Author
Farklı türden kitapların her biri çocuklara uygun olacak diye bir iddiam da yok. Aksine, emin olun, bu konuda hikayeler yazmaya başlamak istesem de beceremeyeceğimi düşündüğümden fikrimi rafa kaldırmak zorunda kalmıştım. Şu anda bunu yapacak doğru kişi olduğumu düşünmüyorum. Konu çocuklar olduğunda, bilinçli yetişkinler olarak onları doğru mevsimde, doğru miktarda ve doğru biçimde sulamamız gerektiğinin de farkında olmalıyız. Yoksa bizlerden hiçbir farkları olmaz. Bu da ne onları istedikleri gibi bir geleceğe taşır ne de genel anlamda toplumu ileriye götürecek yolu açar. Halbuki sonraki nesiller bir öncekini alt etmelidirler.
Zaman, teknoloji ya da fırsatlar arttığında bu her daim pozitif bir anlam taşımıyormuş demek ki. Aksine, özsever insanlar bu gelişmelerden bireysel anlamda yararlanamayan kişileri yakalamak için kullandığı ağlarını büyütüyormuş. Biz de evlatlarımıza ağın gevşek iplerini nasıl çözeceğimizi öğretmeyince kapana kısıldıkları, gelişmek yerine yıllarca aynı yerde tekrara düştükleri, yenilikten ve meraktan yoksun kaldıkları hayatlar yaşatıyoruz.
Kısacası, dünyanın bayağı gidişine, bayat tadına ve grileşen isteğine karşı tutkulu, bilinçli, meraklı, atılgan bireylerin gelişmesine yardımcı olmak, her yetişkinin borcu. Bu bazen tatlı bir gülüşümüzle, yardım için uzattığımız elimizle, sakin bir tavrımızla, başlarını okşamamızla, doğru örnek olmamızla, hediye ettiğimiz bir oyuncakla, ciddiye aldığımızı göstermemizle, beraber koşup eğlenmemizle ya da onlar habersiz de olsa emek vermemizle gerçekleşecek.
Bu küçük hanımlar ve beyler bizlere emanet. Çocukluğumuzun sonu çocuklara hizmetten ibaret.






Comments