top of page

2025-Haziran’da İzlediklerim (3 Film-1 Belgesel)

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • Jun 21
  • 6 min read

Kara bulutlar yerini güneşli günlere bırakırken seyre doymamak olmaz. Evet, yaz ayları bazen hareketli bazen ise boğucudur fakat istedikten sonra film ortamı oluşturmak için doğru an elbet bulunur.


ree

Photo by sq lim on Unsplash


Haziran Sineması

Kitap kulübü kitap seçimlerimizde oyladığımız kitaplardan biriydi Mickey 7. Hatta seçimi de kıl payı kaçırdı. Filmi tavsiye edilince de (teşekkürler Pınar) en yakın zamanda izleyeyim dedim.


Kitabı ile ne kadar bir bağı var bilmiyorum ama bayağı bir sükse yapmıştı. Filmi de benzer şekilde hem oyuncu kadrosuyla hem de yönetmeniyle ünlendi. Kitabından üç sene sonra çıkan filminin başrolünde Robert Pattinson, tabii ki Mickey rolleriyle yer alıyor. Yönetmen ise “Parazit” filmiyle tanımış olabileceğiniz Bong Joon-ho. O filmi de epey sevildiğinden beklentisi yüksek bir film olarak görülmüş olmalı.


ree

“Mickey 17” Movie Poster - Image Source


Bana kalırsa filmin konusu güzel. Bir gezegeni kolonileştirme çalışmaları sağlarken insan sağlığını tehlikeye atması muhtemel birçok konuda denekler kullanılıyor. Bu kişiler “gözden çıkarılabilir” etiketi altında başvuruda bulunabiliyorlar ve teknolojinin nimetinden yararlanıyorlar. Tekil yaşamlarına veda edip klonlanabilir hale geliyorlar. Bizim Mickey de bunlardan biri. Bu da onun, daha doğrusu, onların hikayesi.


Bilim kurgu, uzay, kara komedi ve macera etiketleri bulunan film iki saati biraz aşmasına rağmen oldukça akıcı. Ancak türe hakim bir okur ya da izleyici iseniz tahmin edilebilir yanları da yok değil. Buna göre seyir zevki beklenenin altında kalabilir.


Oyuncuların performanslarını beğendim. Pattinson özellikle de filmin ikinci yarısından sonraki gelişmelerle birlikte çok yönlülüğünü göstermek zorunda kalıyor zaten. Bunun dışında “kötü karakter” rolünü taşıyan Mark Ruffalo da gayet iyi iş becermiş. Kendisinden nefret ettiren ucuz bir komutan olarak sahnelere çeşitlilik katabiliyor.


Aslında ana tema olarak felsefi bir alt metni olsa da bunun çok gün yüzüne çıkarıldığını düşünmüyorum. Bunun üstüne düşülse film daha sıkıcı bir hale gelir miydi bundan da pek emin değilim. Ancak bir bilim kurgu eserinde klon konusu işlendiğinde, bu filmde de yer alan düşünce biçimlerinin ve sorgulamalarının benzerleriyle karşılaşıyoruz..


Filmin 16+ etiketi son derece uygun. Kimilerine ağır gelebilecek mizacı yönünden, sıkça yer bulan kanlı sahnelerinden ve yer yer çıplaklığın bulunmasından ötürü bu kategoriye yerleştirilmiş olmalı.


IMDb’de, başta bahsettiğim nedenlerden ve 2025 yapımı bir film olmasından ötürü şu anda popülerlik sıralamasında 9. sırada yer almakta. Toplamda 145 bin kişinin oylamasına göre 6.8 puanı bulunmakta. Dürüst olmak gerekirse ben de 7-7.5 puan vermeyi uygun görüyordum. Bence ne müthiş diyebileceğim ne de orta kategorisine koyabileceğim türden bir film. Keyifli ama eksik gelen bir bilim kurgu denemesi.


2. Atonement (Kefaret)

Uzun zamandır listemde olan ve Merve’nin aylar önce tavsiye etmesiyle tekrar hatırladığım film. İlk filmden sonra tür olarak yönümü değiştirmek istediğimden, dönemsel bir drama esintisi olan, savaş ve romantizm unsurlarını geçiren bu filme girişmeyi uygun gördüm.


ree

“Atonement” Movie Poster - Image Source


2007 yapımı olan bu film yaklaşık iki saat sürüyor. Kaliteli oyuncuları barındıran bir eser. Oyunculuklar şahane. İzlerken teatral bir hava da alıyorsunuz. Tabii bunun dönemsel bir yapım olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bunun dışında, arada bir hızlı ve ani geçen diyaloglar var, onlar garip gelebiliyor. Gerçekçilik katan bir unsur olarak mı kullanılıyordur orasını bilmiyorum.


İngiltere 1930’larında geçen bir esere konuk oluyoruz. Kır evinde geçen anlatıda hayatları tümden değiştirecek bazı ilişkiler ve asılsız olaylar yaşanmaktadır. Cecilia (Keira Knightley) ve Robbie (James McAvoy) başrolünde karakterlerimizi tanıyoruz. Önem taşıyan bir diğer karakter ise Briony (Saoirse Ronan).


Dürüst olmak gerekirse filmin başında kafamda meraktan çok soru işareti vardı. Olan bitenler arasında sonrasında neler yaşanabileceğini kestiremiyordum. Derken o an geldi ve tanıdığımız her bir karakteri tümüyle etkileyen bir olay yaşandı. Öyle ki karakterleri birbirinden kopardı, tarihte atlama yaşamamıza, savaş anına sürüklenmemize sebep oldu. Sonrasında ise karakterlerin hayatlarına teker teker göz atıyor, bir araya gelmelerini seyrediyoruz.


Sürpriz kaçırmamak için detaya girmek istemiyorum ama böyle de çok havada kalmış gibi hissediyorum. Fakat şunu temin edebilirim ki, iftiralar, gerçekler, yalanlar, yaşanmamışlıklar arasında herkes bir şekilde kendi kefaretini öder hale geliyor. Kimisi için bu daha derin gerçekleşiyordur belki de. Bu da biz izleyicilerin değerlendirmelerine bırakılmış diye okudum. Filmi tartışmak isteseydim, “Asıl bedeli kim ödedi,” sorusunu ortaya atardım sanırım. Bu da anlatılmak istenenin yapıma iyice yedirilebildiğini gösteriyor.


Etiketinin +18 olduğunu hatırlatarak IMDb’de aldığı 315 bin oy sonrasında ortalama 7.8 puana sahip olduğunu belirtelim. Şahsen filmi sevdim ve 7.5 puan veriyorum. Bu türden filmlere çok vakit ayırmasam da izledikçe seviyorum. Fakat türle bağım olmadığından 8-8.5 puanlık bir film olarak da göremiyorum. Sevenlerinin daha yüksek bir puan verebileceğine eminim.


Dönem anlatısı içeren bir film izledikten sonra bizde ne gibi işler vardı diye düşünmeden edemedim ve yerli bir film izleme hakkımı bu filmden yana kullandım. Unutmuyorum, ortaokuldayken bazen bizi sinema filmi izlemeye götürürlerdi. Bunun ardında yatan neydi bilmiyorum, belki de ideal bir öğretmenin çocukları sanatla buluşturma arzusuydu. Belki de prodüksiyon tarafı, filmin her yaşa yayılabilmesi için çocuklara da bilet hakkı tanımıştır ve okullara dağıtmıştır. Bilmiyorum ama asla aklımdan çıkmayan eski bir film olarak kazındı beynime. Ve şunu da demeden geçemeyeceğim, bu tür filmler yaşınız ne olursa olsun, aradan geçen 10-20 küsur sene içerisinde bambaşka anlamlar kazanıyorlar. Özellikle filmi o dönemlerde izleyen bir çocuk iseniz, filmi (tıpkı benim gibi) anlamış olmanız neredeyse çok zor.


ree

“Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” Movie Poster - Image Source


Ülkemize ait yerel eserleri çok fazla tüketmediğim için genelde kendime kızarım. Üstelik de bu eser, satış rakamlarına oynamak için değil de, gerçekten kültürümüzü, tarihimizi ve geleneklerimizi yansıtmak amacıyla üretilmiş bir tanesi ise. Bu film onlardan biri ve o yıllardan sonra ikinci kez izlediğim için diyebileceğim tek şey üzgün olduğum. Bu filmin reklamını yapmak bana kalırsa boynumu(zu)n borcudur. Yani lafı daha fazla uzatmadan söyleyeyim: Bu film on üzerinden ondur arkadaşlar. Aksini söyleyen, kim olduğunuz umurumda değil, gitsin kumda falan oynasın.


Şu Mickey 17’ymiş, Kefaret’miş falan vız gelir tırıs gider. Tekrarlıyorum, çok fazla yerli film tüketmeyen biri olarak şahsi değerlendirmem, bu filmin Türk sinema tarihindeki en kaliteli ve en kıymet bilinmeyen filmlerinden biri olduğu şeklindedir.


Kadroya girsek çıkamayız emin olun. Her yeni sahnede, “Aaa, bu o oyuncu değil mi ya?” diyeceğiniz kişilerle karşılaşıyorsunuz. Sahne tasarımı, kostümler, tarihi gerçekçilik, hicvin aktarımı, komedi unsurları, gizli kalan ve göze batmayan edebi göndermeler, teatral hava, müzik… Her şey dört dörtlük. Sadece farklı zaman dilimlerinden birleşen bazı (detay) etmenler var ama bu gerçekçiliği asla gölgelemiyor.


Burada en büyük alkışlar, başroldeki Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk’ün yanı sıra, yazan ve yönetenlere gidiyor bana kalırsa. Levent Kazak ve Ezel Akay. İkili, “Neredesin Firuze” filminde de beraber çalışmış ki o da harika bir filmdi. Görünen o ki onu da yıllar sonra tekrar hatırlamam gerekecek.


2006 yapımı bu film iki saati biraz aşan, asla sıkmayan, eğlence ve yergisini kısmayan, her ne kadar yaş etiketi görmesem de muhtemelen +18 diyebileceğim türden bir film. Dönemin dili kullanıldığından ötürü yetişkinlere hitap eden cümleler sıkça kullanılıyor. Bu da gayet anlaşılır.


Sabaha kadar övmek istediğim ama aynı zamanda uzatmak istemediğim bir film. Çünkü bu yazıyı bitirdikten hemen sonra izlemenizi tavsiye ediyorum. Keşke böyle daha çok yapımımız olsaydı. Yerel sinemaya zaman ayırmamamın başlıca sebeplerinden biri de bunun eksikliği maalesef. Bütün filmlerimizde dram oradan buradan işin içine girince bayıyorum artık. Neyse. Acaba bundan sonra ne zaman böyle eserler görürüz?


4. Engineering Earth (Dünya Mühendisliği)

Melodysheep kanalından bir başka videoya daha önce yer vermiştim. Öyle ki, Youtube’da en sevdiğim kanallardan biri. Yapımlarını asla kaçırmıyorum. Bu video da öylesine kaliteli ve heyecan verici ki soluksuz izledim. Özellikle bilim kurgu sevenler için kaçırılmaması gereken bir video olsa da, genel itibarıyla, dünya ile ilgili devasa projelere merak salan ve bu konuda okumalar, izlemeler yapmayı seven kişiler için de adeta bir nimet.


ree

Engineering Earth: Sci-Fi Solutions to Earth's Problems” Poster - Image Source


John Boswell (Melodysheep), dünya çapında ele alınacak bu projelerden bahsetmeden evvel, dünyanın katmanlarına ayırarak hareket etmiş. Böylece aktarımını içten dışa doğru sunarken güzel bir kompozisyon yaratıyor.


Dünyanın bölmeleri üstünden tanıtım sağlarken var olan bazı problemlerden, yaşanmış olaylardan, bunların üstesinden gelebilecek çözümlerden ve varsa hali hazırda hayata geçirilmesi düşünülen çalışmalardan bahsediyor. Böylece aslında dünyanın hiç düşünmediğimiz noktalarına bir yolculuk yapmamızın yanı sıra, düşünülmeyeni düşündükleri için insanlığa tekrar hayranlık duyuyoruz.


Litosfer, hidrosfer, biyosfer, atmosfer katmanlarının yanı sıra insanı ele aldığı katman ile beraber tüm bunlara değiniyor. Adeta bilim kurgu kitaplarından fırlarcasına yer alan devasa projelerin kimileri aklınıza gelmiş olabilir. Diğerleri ise akıl almaz, zekice ve hayal gücünün sınırlarını zorlarmışçasına kurulmuş durumdalar. Şaşırmamak elde değil açıkçası. Hatta bunların bazılarının hali hazırda sunulmuş projelerden olduğunu ve yapılabilirliği için müthiş kaynaklar gerektirmeyebileceğini duymak heyecan uyandırdı. Elbette bunların yapımına dair beklentilerim şu anlık yok, çünkü dünyada olan bitenler insanlık olarak önceliğimizin göstergesi. Yine de bunlara yönelmeyi tercih eden ülkeler oldukça “devasa teknolojiler” yarışına girileceğini ön görebiliyorum. Bir zamanlar uzay veya atom enerjisi yarışı olduğu gibi.


Herkesin izleyebileceği, müziklerinin, animasyon kalitesinin ve sunumunun had safhada olduğu bu belgesel tabii ki dört dörtlük. Puanlamaya gerek dahi yok. Severlerine, bu kanaldaki videolara yer vermelerini tavsiye ediyorum.



Yazın bir şeyler izlemek özellikle akşamları daha keyifli olabiliyor. Günün sıcağı bazılarımıza boğucu bir deneyim sunabiliyor çünkü. Yine de mevsimlere yakışan filmler var bence. Belki de biz onlara öyle anlamlar yüklüyoruz ki o an ya da dönemle bağdaştırmakta zorlanmıyoruz. Tıpkı şarkılar gibi. Acaba temmuz ve ağustos günlerinde dondurma gibi erirken neler izlemeliyim dersiniz? Tavsiyeleriniz var mı?


Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page