Bir Kitabın Görsel Kimliği
- Sarnav
- Jul 28
- 4 min read
Kapaktan başlayan okurluk ve tasarımın pazar gücü
Kitap satın alımlarımızı etkileyen birçok neden var ve bunlar herkes için farklılıklar içermekte. Elbette belli bir kitabı satın almak ya da gözde bir yazarın diğer eserlerine vakit ayırmak isteyebiliriz. Fakat satın alım esnasındaki gözlemlerimiz her zaman bu denli net olmayabilir. Bu gibi durumlarda kitabın isminin ilgi çekici olması ya da bizde çağrıştırdıkları da önemlidir. Bana kalırsa bunlardan da önemli olan, bizleri psikolojik olarak içine alan ancak çokça göz ardı ettiğimiz, hatta söylemeye tenezzül etmediğimiz bir etmen daha var. Kitap kapaklarının tasarımı.
Geçen sene bu konuyu genel anlamda ele alan bir yazı yazmıştım. Konu ilginizi çektiyse öncesinde hızlıca ona göz atabilirsiniz. Bu yazımda ise direkt olarak kitap kapakları üstünden bir anlatım sağlayacağım.
Kitaplarla herkes kadar haşır neşirim ve kendimi en huzurlu, en güvende hissettiğim yerler kitabevleri. Hep hayalini kurduğumuz o kitabevini ben de açmak istiyorum ama hayat bizi şimdilik oralardan alışveriş yapmakla sınırlı tutuyor. Belki de bir kütüphane görevlisi olmalıydık, kim bilir.
Okumalarımın dışında, kitaplar hakkında bolca araştırma yapmam gereken zamanlar oluyor. Özellikle de bir kitap kulübü yönettiğinizde bu durum kendini gösteriyor. Kitabevlerindeki fiziksel incelemeler ve dijitaldeki hızlı göz atmalar her zaman oyun gibi geliyor bana. Ancak dürüst olmak gerekirse sanılanın aksine epey yorucu da. Çünkü bir okuma grubu için, belli filtrelemeler dâhilinde seçimler yapmanız gerekmekte. Buradaki öncelik ise kitap kapakları değildir çoğu zaman. Bu nedenle yaptığım kitap seçimlerim, avantajlı ve etkinlikte tartışmaya malzeme verebilir olması etrafında şekilleniyor.
Fakat bireysel hareket ettiğimizde üstte bahsettiklerimin hepsinden sıyrılıyoruz. Çünkü bu sefer durum tamamıyla keyfi bir yola sapıyor.

Bu noktada fiyat, sayfa sayısı, yazar, kitap adı, arkadaş tavsiyesi, satın alınan kitabevi, hakkında yazılmış yorumlar ve oylamalar göz ardı edilebilir hale geliyor. Neredeyse her biri, kafa bulandıran parametreler olmanın ötesine geçemiyor. Tabii, ne satın alacağınızı kesinlikle biliyorsanız o başka mesele.
Bir sahafta ya da kitabevindesiniz. Kitap almaya kararlısınız. Hangi tür okuyacağınıza dair fikriniz bulunmamakta. İlginizi çeken bir seri ya da o dönemde okumaya ağırlık verdiğiniz bir tema yok. Seçiminizi nasıl yapacaksınız?
Derler ya, ilk bakış her şeyi anlatır ve içgüdüsel bir ön yargı oluşturmamızı sağlar diye, bu durum objeler için de geçerli. Üstüne üstlük, fonksiyonel olan bir cisimden ziyade, duygusal bağ kurmaya yatkınlık gösterdiğimiz kitaplarımızı düşünürsek bu düşünce pek mantıklı bir hâl alıyor.
Çocukları düşünelim. Çocuk kitaplarında anlatılanlar hemen hemen aynıdır. Ya fabl gibidirler, hayvanlar konuşur ve basit felsefi düzeyde ders veren birkaç cümle fısıldarlar bizlere ya da küçük yaştakilere görsel şölen yaşatan renkli renkli kuşe kâğıtlardan ibarettirler. Ancak mesele de tam olarak budur.
Çocuk buna “kanar”. Aslında bu bir kanma meselesi değildir pek. Seçimini, en cafcaflı, en şirin, en göze hitap edenden yana yapması gayet anlaşılırdır. Çünkü o kitap onun değerlerine, önceliklerine göre hazırlanmıştır. Kaldı ki artık bu üretim de birkaç adım ileriye taşınmakta ve çocukların oyun oynarmışçasına okuyabileceği -ya da en azından vakit geçirebileceği- etkileşimli kitaplar üretilmekte.
Yani evet, bizler hala o çocuklarız bir noktada. Kitabı okuma/anlama konusunda verim almamız gerektiğini bilsek de, bizi ilk selamlayan daima onların giysileri, aksesuarları, makyajlarıdır.
İşin ilginç yanı ise bu tasarımların bizlerin kişiliklerinden de bir şeyler anlatabileceğini düşünüyorum. Derinlemesine girişmeyeceğim ancak kafanızda illa ki bir şeyler şekillenecektir.
Sade bir yapıdan başlayalım. Hepimiz “Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları”nı biliyoruz. “Hasan Âli Yücel Klasikleri” adlı seride yer alan kitapları görmüşsünüzdür veya belki de birkaçını okumuşsunuzdur. Ne mutlu ki, önemli yabancı eserlerin dilimize kazandırıldığı kocaman bir külliyat.

Genelde ta Antik Yunan’dan bu yana uzanan, türlü felsefe, psikoloji ve diğer bilimsel eserleri barındırmasının yanı sıra, dünya edebiyatının klasikleşmiş romanlarını da sunuyor bizlere. Tam da bundan ötürü olsa gerek, klasikleşen bu yapı mümkün olan en sade tasarım ve renklerle beraber bizlerle buluşturuluyor. Çünkü anlatılmak istenen aslında tasarımın niteliğinden çok içeriğin kalitesi. Bu gibi eserleri okumak isteyenlerin de kitap tasarımını dikkate alacağını zannetmiyorum açıkçası.
Öte yandan “Modern Klasikler Dizisi” veya “Türk Edebiyatı Klasikleri” adlı serileri ise olabildiğine renkli ve güzel çizimlerle dolu olduğu için her biri kelimenin tam anlamıyla farklı dönemlerin sanat eserleri, yağlı boya tabloları gibi. Bunun ilgi çekmeyeceğini söyleyemeyiz.

Bir diğer örneğim yine hepinizin bileceği üzere, günümüzde bilim kurgu türünü tabiri caizse bir tekel gibi elinde tutmakta olan “İthaki Yayınları” ve özellikle de onun “Bilim Kurgu Klasikleri” serisi.
Burada ise iş türün ilgi çekiciliği ile birleştiğinden ötürü tasarım daha ön plana çıkabiliyor. Başarılı bir tasarım taslağı oluşturan İthaki Yayınları, yakaladığı satış rakamlarıyla beraber yıllardır bunu sürdürmeyi başardı. Kitapların her biri, tek tonda bir renk ile kaplıyken merkezde duran ve kitabın anlatısına en uygun düşeceğini düşündükleri bir çizim ekliyorlar. Aslında görece minimalist bir biçimde ele alınmış olsa da hem renklerin tonları sıradan değil hem de birçok çizim sanıldığından daha etkili ve şık.

Evet, bazen o hoşumuza giden renkler bile bize kitap aldırabiliyor. Ancak serinin git gide büyümesiyle albeniyi artıran nokta da gözler önüne seriliyor. Adeta bir renk cümbüşüne merhaba diyoruz ve bizi kitapları toplamaya (koleksiyon) iten bir psikolojik hissiyatı da beraberinde getiriyor. Bana kalırsa ortaya çıkarılmak istenen duygulardan biri de (belki de ilki, bilemiyorum) tam olarak budur. Nitekim bende işe yaradı. Okumak istediğim usta yazarların eserlerine sahip olmanın ve onları okumanın keyfinin yanı sıra, tasarımları da uyumlu bulduğumdan gayet hoşnudum.

Kitaplığımda bulunan İthaki Yayınları, “Bilim Kurgu Klasikleri” dizisinden bir örnek
Bazen bu gibi tasarımlar, yazar bazında da uygulanabiliyor. Sanırım bunun en uygun zamanı, o yazarın birçok popüler kitabının yayım hakkı satın alındığında ya da o yazarın kitaplarının telifsiz yayımlanma tarihi geldiğinde uygulanıyor. Günümüzde Sait Faik Abasıyanık kitaplarının raflarda hızla yer alması (sanırım “Kapra Yayıncılık” ve “Karbon Kitaplar” 2025'te tekrar bastı ve “İthaki Yayınları” da bu işe girişti) bunun en büyük örneği.
Telifsiz durumlardan bahsederken hatırlatmakta fayda var: Bunlar genelde klasikleşmiş eserlerdir ve ağırlıklı olarak çoğu yayınevi tarafından zaten basılır vaziyettedirler. Peki, bu durumda onları özellikle o yayınevinden satın alınabilir kılan etmen ne olacaktır? Evet, cevabı biliyoruz.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Yayınevleri, hem kendilerini tanıtan tasarımlar oluşturmak hem de artan satış rakamlarından pay almak açısından farklı tasarımları benimsiyor. Bazen bunlar sanıldığı kadar etkili olamayabiliyor ve okurlar tarafından sevilmiyor.
Bir düşünün, kitap kapağı ne kadar “rezalet” görünse de içerik aynı değil midir? E o halde, neden aynı eseri diğer yayınevinden almayı tercih ediyoruz? Kabul etsek de etmesek de, açıklayıcı, eserin anlatısına uyan, tarzıyla diğerlerinden sıyrılan, kendine has bir havası olup imza niteliği taşıyan bu kitap kapağı tasarımları daha fazla satış rakamı yakalamakta diğerleri kadar zorlanmayacaklardır.
Comments