Edebiyata İliştirilen Zarf
- Sarnav
- 7 days ago
- 4 min read
Dünya Mektup Yazma Günü olan 1 Eylül’de size “hadi bir kağıt kalem alın da mektubunuzu yazmaya başlayın,” tarzında bir cümle kurmayacağım. Bunun yerine, aslında yapması keyifli ve bir o kadar da önemli olan bu eylemin edebiyat dünyasındaki kullanımına değinmek istiyorum.
Edebiyatta mektup kullanımı, yani "epistolary novel" biçim (Türkçesiyle "mektup roman" veya "mektupla anlatım"), hikâye anlatımını mektuplar, günlükler, gazete kupürleri veya modern versiyonlarda e-postalar gibi belgeler üzerinden şekillendiren bir teknik aslında. Buna, akla gelebilecek diğer kayıt altına alınmış metinler de pekala girebilir. Bu metinler gerçek yaşamdan örnekler de olabilir (“Milena’ya Mektuplar” gibi) ya da eserdeki karakterlerin kurgusal şekilde ele aldıkları da.
Anlatım tümüyle mektuplar üzerinden de şekillenebilir. Bütün bir eser, birinin yazdığı veya karşılıklı olarak gönderilmiş mektupların toplanıp aktarılması şeklinde oluşabilir. Öte yandan, eserin belli başlı kısımlarında yer alan ve bütüne etki etmeden, yardımcı bir halde bulunanlar da oluyor. Yazarın tercihine bağlı olarak değişkenlik gösteren, özgür bir biçim diyebiliriz.
Konu hakkında yazmak isterken aklıma takılan bir soru da, yazarların neden böyle bir yola başvurduğu. Düşündükçe aklıma gelenleri not aldım. Eklemeler yapmak isterseniz yorumlarda buluşabiliriz.

Photo by engin akyurt on Unsplash
Öncelikle eserin bütünüyle mektuplaşmalardan oluşabileceği örneğini düşünecek olursak, bu biçim o kişilerin yaşamına ışık tutan bir hal alıyor. Geçmişte, mektuplar belli adreslere gönderildiler ve bazısı yerine ulaştı ya da kimisine cevap verilmedi. Ancak gözden düştüğü vakte kadar mektuplar hayatlarımızda yer aldı ve türlü aşklara, hüzünlere ve fikir paylaşımlarına vesile oldu. Böylesine etkili bir iletişim formunun, özellikle yazarların vefatından sonra arşiv niteliğinde saklanıp, derlenip, okurlarıyla paylaşılması onların edebi yanlarına ek olarak insani paydada nasıl kişiler olduğunu anlamamıza olanak tanıdı.
Fakat bir de bu mektupların tümüyle kurgusal bir bağlam için hazırlanabildiğine değinmiştik. Tıpkı karakterler gibi, onların ağzından çıkan ve kelimelere dökülen bu mektuplar da kurgumuzun bir parçası olabiliyor. Bu durum bana kalırsa olay akışına bir nebze de olsa gerçekçilik katabilmek için etkili bir yöntem. Yazarın süregiden anlatısında karakterinin eline birdenbire tutuşturduğu zarftan çıkanlar, anlatıma sanki somut bir müdahalede bulunmasını sağlıyormuş hissi uyandırabiliyor. Yazıyı sürekli olarak mektup üzerinden sürdürüyor olsam da, yukarıda örneklediğim diğer türlerin de benzer bir algı yaratacağını düşünüyorum. Özellikle de konunun içeriğine uygun ise, mesela bir gazete kupürü, daha yerinde ve fark yaratan bir etki bırakabilir.
Düşünmeye devam ederken fark ettim ki aslında çok özel bir yanı var bu biçimin. Diyelim ki bu zarf, eserin ta sonunda paylaşılıyor biz okurlarla. O zamana dek ortada hiç böyle bir şey yokken bir de bakıyoruz ki sırlar barındıran, aradığımız cevapları ortaya çıkarmaya yardım eden o kağıt parçası karşımıza çıkıyor. Tam o anda, bu ilgi çekici eklemeyle beraber belki de eser boyunca ismi bile geçmeyen karakterin tüm görüşlerini duyma şansı yakalıyoruz. Karakterin huyunu suyunu bilmemize, kimle ilişkisi olup olmadığını öğrenmemize gerek bile yok. O ve yazdığı mektup öyle bir darbe vuruyor ki anlatıya, adeta yepyeni bir karakteri bir anda kucağımızda buluyoruz ve tüm odağımızı onun anlattıklarında topluyoruz. Bizi ağına çekiyor ve muhtemelen kesintisiz bir şekilde okuyoruz.
İki kullanışlı yönü daha aklıma geldi. Biri, yukarıdakinin aksine, bir karakterin derinliğini sağlayan bir biçim de olabilmesi. Sert bakışlı, duygusuz görünümlü bir karakter, hislerini hiçbir zaman dile getirememiş ve belki de sevdiklerine sevgisini hiç ifade edememiş olabilir. Ancak kitabın o noktasında notlarıyla karşılaşırız ve onun ne kadar duygusal, ama içine kapanık ve utangaç biri olduğunu görürüz. Bunu olay akışının gidişatında asla yakalayamayız. Bu tür kurgusal eklemeler, yazara karakteri hakkında gizlediklerini ortaya çıkarma fırsatı verir; böylece hem karakterin kendisi hem de olaylarla ilgili düşüncelerimiz değişebilir.
Son olarak, anlatım çeşitliliğine olan etkisini zaman olgusuyla bağdaştırabileceğimi düşünüyorum. Diyelim ki yazar farklı bir bakış açısı izlemek istiyor ve anlatımını farklı dönemlere dayandırarak sağlıyor. Kimi zaman bir dönemde, kimi zaman başka bir dönemde buluyoruz kendimizi. Ancak bir karakterin yazdığı günlük, mektup veya notlar gibi ek biçimler sayesinde, sürecin başından sonuna nasıl işlediğini bir çırpıda görebiliriz. Yani öykü, bu biçimin yardımıyla kronolojik olarak anlatılabilir. Ya da tam tersi, olaylara zaman atlamaları (time skip) veya geçmişe dönüşler (flashback) yoluyla yaklaşabilir. Bu, detayları öğrenmemize önayak olur.
Bu düşüncelerimin ardından, bu tarz anlatımın hangi türlerde daha çok kullanıldığına kafa yordum.
Şüphesiz, romantik ve duygusal romanlar bunun için biçilmiş kaftandır. Âşıkların birbirine söyleyemedikleri duygular bu yolla ortaya çıkma şansı bulur. Öte yandan, gizem unsuru barındırdığından, dedektif ve polisiye romanlarında da yer alabileceği aşikârdır.
Gizemli anlatıların sunulabilmesi ve rivayetlerin paylaşılması açısından korku, gotik ve gerilim romanlarında yer alabileceğini söylemek de mümkün. Örneklediğimiz diğer biçimleri de düşünürsek, akademik yorumlar veya kesitler içeriyorsa, bilim kurgu ve hiciv türlerinde de bu biçimin kullanılması doğal karşılanacaktır.
Bu tarzı içeren eserlerden hangilerini okuduğumu (okumasam bile hangisinde bulunduğunu) düşünürken aklıma gelenlerin bazılarını paylaşmak isterim:

Mary Shelley’nin ünlü eseri “Frankenstein” eserinin başında bulunan bir mektup örneği

Bir diğer gotik eser olarak, Bram Stoker’ın “Drakula” eserinde yer alan günlük örneği

Farklı bir bakış açısı olarak, Daniel Keyes’in “Algernon’a Çiçekler” romanı bütünüyle neredeyse her gün kaydedilen kişisel ilerleme raporlarından oluşmakta

Son bir örnek de, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Kesik Baş” eserinde yer alıyor. Kitabın gizemini ortaya çıkaran ve vurucu bir etki bırakan sondaki itiraf mektubu yaklaşık olarak 30
sayfa sürüyor
Tamam tamam, siz yine günün anlam ve önemine ithafen mektup da yazın elbette. Ancak böylesine güzel bir aracın edebiyatta kullanıldığını da hatırlatmak istedim. Bazen okumalarımızda öyle ilginç şeylerle karşılaşıyoruz ki, yarattığı farkı sadece o an anlayabiliyoruz. Kitap içinde kitap okumamızda etkin rol oynayabilecek veya kitaba karşı olan algımızı tümden değiştirebilecek bu yorumlamalar okumanın seyrini değiştirmeye aday.
Comments