top of page

Edebiyatın Ekosistemi

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • 3 days ago
  • 4 min read

Sessiz Kahramanlar

Anlatımlarımızda mecaz kullanmayı, karşılaştırma yapmayı, yakıştırma barındırmayı severiz. Çünkü bunlar atasözleri ve deyimler gibi kalıplaşmış anlamlar taşır ve uzun cümlelerin yerini tutarlar. Hele benzetmelerimizde çoğu zaman sevimli bir dokunuş içerebiliriz. Bunları genellikle canlılar üzerinden kurarız. Hayvanlara yüklediğimiz anlamlar gündelik dilimizin parçası olur ve insanları tanımlar. Öte yandan öykülerdeki varlıkları da anlatının ta kendisini oluşturabilir. Bu yüzden bugün gelin, edebiyattaki canlıları konuşalım.


Ne mutlu ki hayvanlarla iç içe bir dünyadayız. Hepimizin evcil hayvanı olmasa da onlarla karşılaşabileceğimiz, etkileşebileceğimiz anlar çok. Her birine mükemmel bir hayat sunamasak da, kısa bir temasın iki tarafı da mutlu ettiği kesin. Geçen gün yağmura yakalanmış bir köpeği severken bunu bir kez daha hatırladım. Konuşamasalar da onlarla anlaşabildiğimiz bir iletişim yolu var. Ona hızlıca bir göz kırptım, öpücük attım; yanaşacağını hiç tahmin etmiyordum. Gelince de gıdısını okşadım bir süre. Bırakınca tekrar yanaştı, daha fazlasını istiyordu. İstediğini aldı. Ben de öyle. Tek kelime etmeden, varlığımız buluşup tatlı bir an bıraktı.


Ayrıldıktan sonra da verdiği hisle beraber üzerinde durmak istediğim konu hakkında düşünmeye başladım. Yazılarımdan hatırlayacağınız üzere, her yazar ürettiklerine kendinden parçalar iliştirir. Evcil hayvanlarla ya da böyle tesadüfi anlarla kurduğumuz bağlar da bizden bir parça olduğundan, edebiyatta sık sık yer bulur. O canlılar da yazarın yansımasıdır.



Düşündükçe hatırlamaya çalıştım; dediğim gibi şu anda herhangi bir evcil hayvanım maalesef yok ama olmasını istediklerim de (muhtemelen sizler gibi) bir o kadar çok. Yazdığım öykülerde hangi hayvanları ele aldığımı düşündürttü bu bana.


Bir köpeğim var mesela. Adını Balköpük koydum. Karlı bir günde, hiç tanımadığım bir şehirde kaldığım yere dönerken kimsesiz beyazlığın içinde bana rehber olan sarışın bir köpekti bu. Sanki nereden geldiğimi biliyormuşçasına beraber yan yana yürüdük; unuttuğum sokağı hatırlattı bana. Ona veda etmek çok güçtü ama bu kısacık seyahatimizin değerini bildiğimden fotoğrafını çektim, öykümde yer verdim ve sevgiyle uğurladım.


Bir atım var, kitabın yarısını kaplayan, upuzun öykü boyunca karakterimi oradan oraya sorgusuz sualsiz taşıyan, yoldaşlık eden. Doğu rüzgârına yakışır bir isim verdim ona. Başta biraz huysuzluk ediyor ama yolları arşınladıkça artık karakterden kopmak istemiyor. Karakterin kendisi de bırakamıyor tabi ki, sıkı dost oluyorlar. İşin garip yanı ise, hayatım boyunca bırakın bir ata binmeyi, yanlış hatırlamıyorsam onlardan birine dokunmadım bile. Korktuğumdan falan değil, sadece hayat beni bu anla tanıştırmadı henüz. Hâlbuki herkes gibi değer verdiğim, kendimce kutsal bulduğum bir canlı. Belki de içimdeki bu dürtü beni direkt olarak böylesine bir sessiz yardımcı oluşturmaya itti.


Bunun dışında ismi olmayan birkaç hayvanım varmış sadece. Onlardan da bir karakter olarak bahsetmek yerine sadece içinde geçiriyormuşum. Kuzularım var. Bunun dışında sanırım kurt söylenebilir. Martılar boy gösteriyor ara sıra. Sevmediğim böcekler ilginç bir rol alıyor. İnsanların veremeyeceği etkiyi hayvanlardan sağlayabileceğimi geç kavradım. Bu bir sorun olmasa da daha fazlasını içermek isterdim. Öykülerimde dikkat kesileceğim konulardan biri oldu böylece.


ree

Öykümde ölümsüzleştirdiğim ve asla unutmayacağım Balköpük


Şimdi ise edebiyata odaklanalım ve aklımıza gelenleri düşünelim. Size örnekler sunarken hiçbirinin adını geçirmeyeceğim. Hoş bir tahmin oyunu olmasını ve aslında sanılandan etkili olduklarını hatırlamanızı istiyorum sadece. Bazen eserlere isimlerini dahi veren bu karakterlerin birçoğu eminim ki aklınıza gelecektir ya da benzerlerini çağrıştıracaktır.


Hayvanlar

  • Ormandaki bir kız hoplaya zıplaya yol almakta. Birden bir hayvan çıkıyor ve onun aklını çelmek için türlü numaralara başvuruyor.

  • Kapkara tüyleriyle bir kuş, fırtınalı bir akşamda kasvetin içine sızıp “haber” getiriyor.

  • Hayatını sıkıcı bulan, toplum baskısından ezilmiş bir adam odasından çıkmak istemiyor; kendini âdeta bir tür böcek gibi hissediyor.

  • Ailesinden yoksun bir çocuğun penceresinde kar gibi beyaz tüyleri olan bir tür kuş beliriyor ve hayatı değiştirecek sihirli bir yolculuğa çıkmasını sağlıyor.

  • En küçük ve en büyüğün kurduğu ortak yaşam ilişkisi, zamanla medeniyetler arası çatışmalara dönüşüyor.

  • Tembel iki hayvan var, biri yaz aylarında gününü gün ediyor, diğeri ise canı çıkana kadar çalışıyor.

  • Bir çiftlikte ayaklanma var! Hepsi eşit haklara sahip olmaları gerektiğine inanıyor ama zamanla insana benzeyen bazıları üste çıkmanın yolunu buluyor.

  • “Öpersen prens olurum,” diyen bir hayvan var ki dillere destan. Acaba doğruyu mu söylüyor?

  • Sahipleri tarafından terk edilen dört benzersiz arkadaş eve giren hırsızı kaçırmak için üst üste çıkıyorlar.

  • Zekâ geriliği yaşayan bir adam var ve en yakın arkadaşı bu hayvan. Öyle ki kitabın adı hayvanın ismi ve adamın hüznünü belirten bitkilerden oluşuyor.

  • İntikam ateşiyle sürüklenen teknedeki kaptan, yok olma pahasına bu deniz hayvanının peşinde. Kitabın ise pek klasikleşmiş bir açılış cümlesi var.


Bitkiler

  • Göğe doğru uzanan bu bitki sayesinde karakter bir diyardan diğerine geçiş sağlıyor.

  • Küçük bir gezegende filizlenen bu devasa kökler, minik bir gencin gezegenler arası yolculuk yapmasına neden oluyor.

  • Bir çocuk yeni evinin bahçesindeki fidana gün boyu yaptıklarını ve hayallerini anlatıyor.


ree

Photo by Brian Garrity on Unsplash


Aslında ne kadar çok kitap, film, animasyon canlıların üzerine kurulmuş ancak durup düşününce fark ediyor insan. Çocukluğumuzun masallarını, tarihin en eski dönemlerinden beri anlatılagelen fabllarını saymıyorum bile. Doğamız bize ışık tutuyor, edebiyat onun izlerini taşıyor. Sadece hayvanlar değil; ağaçlar, bitkiler, örneğin koca bir hayat ağacı bile her mitolojide, her kültürde yer buluyor.


Onlar sayesinde hayatı anlatıyoruz, benliğimizi sorguluyoruz, trajedilere konuk oluyor, dersler çıkarıyoruz. İnsanlığımızı onların varlığıyla yeniden kavrıyoruz. Bazen yakıştırmalarımızda sansür aracı olarak kullanıyoruz. Söyleyemediğimiz eleştirileri, açamadığımız duyguları onların ağzından söylüyoruz.


Öykülerimizde bir ekosistemin kurulabileceğini ve bunun sadece insana ait olmayabileceğini onların varlığı devreye girince hatırlıyoruz.


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page