top of page

Farkındalıkla Özgürleşen Şiirler

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • 1 day ago
  • 4 min read

En son ne zaman bir şiir yazdınız ya da okudunuz? Bu şiir, birine mi adanmıştı yoksa kişisel duygularınızın soyut bir yansıması mıydı? Bireysel ve toplumsal etkilerin şiirlerimizi nasıl şekillendirebileceğine beraber bakalım.



Aylardır şiir üzerine yazmadığımı fark ettim. Bu eksiklik, uzun zamandır ne şiir ne de düzyazı yazmış olmamla birleşince içimde bir huzursuzluk yarattı. Her çalışmamı özenle dosyalayan ve kaydını tutan ben, son zamanlarda hiçbir şiirimi ya da düzyazımı not etmemiştim. Ancak garip bir şekilde, geçtiğimiz hafta şiirlerle içli dışlı olduğum anlar yaşamıştım. Bu durum, şiirlere verdiğim değeri sorgulamama neden oldu.


Yakın zamanda Casa Botter’de ressam Burhan Uygur’un sergisini ziyaret ettim. Uygur, Can Yücel’in “Rengâhenk” kitabındaki şiirlerin birçoğu için o sayfaların üstünde çizimler yapmış. Eğer bir ressam olsaydım benzer bir uygulama yapmayı çok isterdim. Ya da belki de kitap kapaklarını tasarlamak harika olurdu.


Çizimlerini incelerken her bir şiiri okumayı da ihmal etmedim. Çizimler ile şiirler arasında bağ kurmaya çalıştım ama çoğu zaman bu uyumu yakalayamadım. Yine de bunu yadırgamadım; Uygur’un kendine has, ilk bakışta anlaşılması zor bir tarzı vardı. Aynı şekilde, Yücel’in zihninden yansıyanların da çizimlerin ilk bakışta bu denli net olmamasına sebep olduğunu düşündüm. İnceledikçe, “acaba ben bu şiirleri nasıl tasarlardım,” diye sordum kendime. Çok geçmeden, “acaba ben nasıl yazardım” sorusuyla odağım tamamen Can Yücel’in şiirlerine kaydı.


Okudukça fark ettim ki, Can Yücel’in kalemi şüphesiz ki sıra dışı ve özgün. Sanki bir konudan bahsederken başka bir konuya geçiş yapıyormuş gibi iç içe geçmiş bir anlatımı var. Gündelik bir okumadan ziyade bu defa görsellerle birleşen bu şiirler, bende daha önce deneyimlemediğim bir tat bıraktı. İki farklı sanat eserinin birlikteliği, ortaya etkileyici bir yapı çıkarmıştı, bunu çok takdir ettim.


Bu deneyimden sonra yazılarımı düzenlemeye koyuldum. 2022’den bu yana bölük pörçük kaydettiğim, zor bulduğum tüm şiir ve düzyazı çalışmalarımı toparladım. Bu sırada bazılarını tekrar okudum ve bir şey dikkatimi çekti:


Şiirlerimin çoğu eskisi gibi hissettirmiyordu.


Bunu hüzünle ama aynı zamanda doğal karşılayarak kabullendim. Şiirler, yazıldıkları dönemin baskın ruh hallerinin meyveleridirler. Aynı duygu ve his içinde değilsek, o tatları yeniden almamamız oldukça anlaşılırdır.


Ancak başka bir şey daha fark ettim; bu, az önce bahsettiğim sergi deneyimimle bağlantılıydı.



Casa Botter, Burhan Uygur sergisi, Can Yücel’in “Rengâhenk” şiir kitabı üstüne çizimler


Eski yazılarımı düzenlerken, uzun zamandır şiir yazmadığımı düşündüm ve şiir hakkındaki güncel hislerimi yokladım. Bana göre şiir yazmak, anlık bir dışavurum olabileceği gibi dönemsel olarak da ifade edilebilen bir sanat. Yazdıklarımı incelediğimde, en eski şiirlerimin kişiler üzerine şekillendiğini ve düzenli yazıldığını gördüm. Zamanla tema odaklı yazılara geçiş yapmışım; belli bir konu çerçevesinde hislerimi kaleme almışım. Ancak bunların çoğu, herkesin farklı biçimlerde ifade edebileceği ortak konular. Tümüyle bana özgü diyebileceğim belki de yalnızca birkaç konu varmış.


Burada dikkatimi çeken asıl husus Can Yücel’in şiirlerindeki yaklaşım oldu. Onun şiirlerinde tutarlı bir soyut anlatım var. Evet, anlatılanları zihninizde canlandırabiliyor, ne hakkında olduğunu anlayabiliyorsunuz. Ama birden öyle bir mısra geliyor ki, sizi bambaşka bir dönemece sürüklüyor. Şiirin tarzı da, verilmek istenen duygu da aniden değişiyor. Bu biçime alışık olmadığım için içine tam giremedim ama okumaya devam ettim. Bu kez anlatılanları anlamaktan çok, onun kullandığı tarzı çözmeye odaklandım. Çoğu şiirinde bu yapıyı (kendimce) gözlemledim ve birbirimizden ne kadar farklı olduğumuzu bir kez daha fark ettim. Sanki usta bir kalem ile toy bir denemecinin karşılaştırması gibiydi. Bunu fark edebildiğim için sevindim.


Eve dönerken şiirlerde genel olarak ele alınan konuları düşündüm. Yerelde ve toplumda farklılaşan temalar nelerdi diye kafa yordum. Can Yücel’in şiirleri, beklenmedik cümleleri ve farklı açılarıyla dikkat çekse de, insani olarak ortak noktada buluşabileceğimiz konular da içeriyordu elbette.



Bireysel deneyimlerin şiirlerimizi şekillendirmede en büyük etken olduğunu fark ettim. Dönemsel olarak yaşadıklarımız, gönlümüzden kopup kaleme dökülüyor. Bunlar romantik unsurları da, çirkef düşünceleri de barındırabiliyor. Ne kadar cesur ve açık bir anlatıma sahip olduğumuza bağlı olarak değişiyor bu. Can Yücel’in, bildiğiniz gibi, bu konuda oldukça cesur bir tarzı var. Duygularını süzgeçten geçirmeden, olduğu gibi dışa vuruyor. Bu, onun hisleri bizden farklı olsa bile şiirlerini içselleştirebilmemizi sağlıyor. Çıplak olmaktan çekinmiyor. Bizler ise çoğu zaman frene basmayı olağan kabul ediyoruz. Tarzımız buysa, bunda bir sakınca yok; aksini yapmamız gerektiğini vurgulamıyorum.


Toplumsal açıdan da düşündüm. Ele aldığım konuları hatırlamaya gerek duymadım, çünkü zaten belli temalar etrafında şekillendiklerini biliyordum. Yerel ve toplumsal anlatımda bizi biz yapan unsurları sorguladım. Bunun en güzel örneği, gelenek-göreneklerimiz ve zamanla ahlaki düzlemle şekillenen kültürel yapımız. Gündelik yaşantımızda, fiziksel dünyamızda ya da zihnimize kazınmış soyut noktalarda bunlarla bütünleşik yaşıyoruz.


Duygularımızı şiire aktarırken, günlük problemlerimizi, şehrin kaotik görünümünü, hayatın o anına damga vuran unutulmaz manzaraları, uzaktaki yüce dağları, engin denizleri, özlediğimiz yeşillikleri ve doğayı mutlaka dâhil ediyoruz. Bunlar, kâğıdın kıyısından köşesinden süzülen, akla gelmekte gecikmeyen unsurlar. Ancak bir kısmının farkında bile olmuyoruz. Göz, hep gördüğüyle yetiniyor. Trafik çilesi bizi bezdirirken diğer yönden pek düşünemiyoruz. Gözümüzü alan gün batımı ise ulaşamadığımız bir unsur olarak gönlümüzde yatıyor ve çoğu zaman yalnızca içten içe bizimle bütünleşiyor.


Doğa ve coğrafyanın yanı sıra, toplumsal hafızayı inşa eden diğer unsurlar genellikle tarihi ve kültürel noktalar. Bazen bir destandan, bir mücadele öyküsünden, bazen bir şarkıdan, türküden ya da yerel yaşantılardan ilham alarak hislerimizi anlatıyoruz, değil mi?



Sonuç olarak iki şeyi anladım. Birincisi, Can Yücel’in bireysel ve toplumsal unsurları harmanlayarak, beklentilere kapılmadan, gönlünden geçtiğince yazan bir şair olduğu. İkincisi ise, şiirlerimin tek boyutlu bir yapıda olduğunu, belli bir çerçeveye sıkışıp kaldığımı fark etmemdi. Oysa şiir, konusu olsun ya da olmasın, kendi sınırlarını kendi belirleyen bir sanat dalı değil midir?


Şiirlerimizi özgürleştirmek dileğiyle.

Комментарии


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page