top of page

Yapay Gerçeklik Algısı, Sürüm 2.0

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • 1 day ago
  • 6 min read

Yeni Simülasyon Yükleniyor


Yapay zekâ, herkesin dilinde ve insanlık bu alanda hızla ilerliyor. Peki, bu gelişme her zaman olumlu yönde mi gerçekleşiyor? Olumsuz yanlarının da gitgide gün yüzüne çıkmasıyla anlıyoruz ki, bu teknoloji hem bir lanet hem bir lütuf adeta.


Gündemde olan konuları konuşmak pek sıkıcı. Dürüst olmak gerekirse yapay zekâ içeren bir yazı daha görmeye tahammülüm yok. Fakat konuya dair kişisel deneyimler ya da başkalarının az bilinen yaşanmışlıklarını okuyunca durumun çarpıcılığı ve gerçekçiliği artıyor. Hakkında tekrar tekrar bahsetmeye itiyor.


Mutlaka benzerini yaşamışsınızdır: Ebeveynlerinizin, akrabalarınızın yolladığı şu sosyal medya gönderileri… Kedilerin, köpeklerin, belki başka hayvanların ya da tatlı bir bebeğin, hoş bir manzaranın bulunduğu o görsellerden bahsediyorum. Bariz bir şekilde yapay zekâ ile şekillendirilmiş durumdalar. Fakat dijital okuma yazarlığı bulunmayan ya da var olan teknolojiyle bizler kadar içli dışlı olmayan (ve elbette yaşı da geçkin) kişiler yapaylığını gerçekçi kabul ediyorlar. Çoğu zaman ise sorgulamadan yapıyorlar bunu.


Üretilen görselin garipliği onları her zaman çok etkilemiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bir sene önceye kadar bu tam anlamıyla doğru da sayılmazdı. Malumunuz, geçen süre boyunca bu teknolojinin gelişimi akıl almaz derecede arttı. İnandırıcılığı da arttı. Şüphe dürtüsünü de tekrar ortaya çıkardı.


Eskiden videolarda bu tür şaşkınlıklara sebep olan, internet kullanımının görece düşük olduğu dönemler aklıma geliyor istemsizce. Bizler de benzer şekilde nasibimizi almıştık elbette. Şimdi o dönemlerimize dönüp bakınca kendimizi içten içe aptal hissediyoruz. Ancak fark yaratan nokta şu ki, o zamanki yanılsamalar genellikle el işi çabukluklarla oluyordu ya da görsel manipülasyona açık bir çözünürlük vardı. Yine de bu bir bahane olabilir. Yorum sizin.


Günümüzde ise benzerini bahsettiğim şekliyle yaşıyoruz. Ama bu teknolojiyi yakalayamayanlara kızamıyorum; çünkü dikkat etmeme rağmen ben de zaman zaman yanılıyorum.


Arkadaşımın gönderdiği bazı görsellerde gariplik seziyorum. Fakat çoğu zaman tek bakışta anlayamıyorum, inceleme ihtiyacı güdüyorum. Kaldı ki böyle anlarda yorumları incelemeyi ihmal etmiyorum. Bu ikilemi çoğu kez diğerlerinin de yaşadığını görüyorum. Bunun bende bir rahatlama hissi yaratması rahatsız ediyor. Demek ki toplumsal manada bir sezgi eksikliği yaşıyoruz.


Dediğim gibi, şüphe gün yüzüne hiç olmadığı kadar sert çıkıyor bu defa. Öyle ki artık insanlar ön yargıyla veya ön bir kabullenişle hareket ediyorlar ve kaliteli görünümlü hemen hemen her gönderinin yapay zekâ ile yapıldığını yorumlamaktan çekinmiyorlar. Gönderiler öyle oluşturulmuş olmasalar bile.


Photo by Cash Macanaya on Unsplash


Bu işin görsel boyutu. Bu gibi anlar tam da gözümüzle, yani bir duyu organımızla tecrübe ettiğimiz yanılsamaların ve devamında ekilebilecek şüphe tohumlarının başlangıcı. Bir de hiçbir şekilde tanımlayamayacağımız dijital kısmı var işin.


Evet, arama motoru kavramımızı derinden değiştirmeye başlayan ve lügatimize girmekte gecikmeyen yapay zekâ sohbet botlarından bahsediyorum. Hemen hemen hepimiz bunlardan en az birini denemişizdir eminim ki. Başlangıcından bu yana kullandığım ve kullanım sıklığımın da dönem dönem değiştiği bu teknoloji acayip değil de nedir?


Kurgu kitaplardan fırlayan bu teknolojik yapının ne olduğundan bahsetmeyeceğim çünkü az çok zaten biliyorsunuz. Ne şekliyle kullandınız bilemiyorum ama gitgide çift taraflı olarak değişiyoruz. Gelişiyor muyuz bundan emin değilim ama kesinlikle değişiyoruz. Düşüncelerimize sirayet eden yapısı, kendine has tekrarlayan kelimeleri, anlamsız cevaplandırmalarıyla gündelik konuşmalarımıza ve yaşamımıza girdiği aşikâr.


Gelişimi için zaman gerekli, bu kaçınılmaz. Fakat bizler yani geri bildirim veren kullanıcılar onu büyütüyoruz ve bunu yaparken aslında ondan geri kalabiliyoruz. Onun neler yapabileceğine dair fikrimiz dahi olmuyor çoğu zaman. “Demek şunu da yapabilirmişim, hiç aklıma gelmemişti,” şeklinde cümleler kurdunuz mu bilmiyorum ama ilgili haberleri ve kullanım tekniklerini okuyunca şahsen tekrarladığım bir cümle oluyor.


Yani aslında bu bir yandan şunu söylüyor: Herkesin yapay zekâ üstünde kendi algısına göre oluşturduğu bir kullanım alanı var. Önceliklerimizi buna göre belirliyoruz. Örneğin bir yemek tarifi isteyebiliyoruz, kitap tavsiyelerine ihtiyaç duyuyoruz ya da bir gezi rehberi oluşturmasında sakınca bulmuyoruz. Gerekliliklerimize göre hareket ediyor ve ondan bunu yapmasını bekliyoruz. Ona kısmen de olsa güveniyoruz. Ama hatırlayın, şüpheci olmakta fayda var.


Buna vurgu yapmamın nedenini okuduğum haberler ve izlediğim diziler. Evet, bu tür teknolojik yapılanmaları ele alan dizilerin genellikle olumsuz yönden baktığını ve odak noktasının gündelik kullanımdan uzak olduğunu kabul edebiliyorum. Fakat günümüzde ara sıra sizin de başınıza gelen veya haberlerde okuduğunuz garip gelişmeler yaşanmadı mı? Bilinir yapay zekâ sitelerinin kurucularının ve bu alandaki uzmanların bile söylediği o ortak cümleyi hatırlayalım: “Bu teknolojinin nereye varabileceğini ön göremiyoruz.”



Seyrek olarak kullandığım X sitesiyle bütünleşik olarak yer alan ve kendi sitesinden de kullanım sağlayabileceğiniz Grok adlı bir yapay zekâ asistanı var. Platformun içinde yer aldığından, oradaki her bir gönderiyi tarayabiliyor ve sorulara bunlar üstünden cevap verebiliyor. Aslına bakarsanız bu müthiş bir sistem. Kullanıcılar istese de istemese de paylaştıklarıyla bu asistanı besliyorlar. Haberin doğruluğu, kaynağı gibi sorular sorulduğunda da (en azından bu platformda paylaşılmışsa ki popülerliği nedeniyle bu neredeyse kaçınılmaz) “doğru” cevabı verebiliyor. En azından biz çoğunun doğru olduğunu düşünüyoruz.


Kullanıcılar bu YZ asistanı ile etkileşime girdiğinde mutlaka ne cevap verdiğine bakarken buldum kendimi. Neredeyse hiç es geçmiyorum ve yazılanı okuyorum. Çoğu zaman, şaşırtmayacaktır ki, benim de kabul ettiğim ya da onayladığım türden cevaplar görüyorum. Bazı sorular doğru gibi görünse de yönlendirici olabiliyor ve bu da taraflı cevaplara yol açabiliyor. Hatta platformun sahibi olan milyarder, YZ asistanının tarafsız olduğunu belirtse bile. Kabul edelim ki bu imkânsız.


Bu durumu es geçme tercihinde bulunabiliriz elbette ama benim çekindiğim bir başka nokta var.


Çünkü tam da bu noktada, yapay zekânın tarafsızlığı ve kimin elinde olduğu sorusu gündeme geliyor. Beni asıl düşündüren bu. Bilirsiniz meşhur bir söz vardır: “Tarihi kazananlar yazar”. Hepimiz (dünyanın finansal bağlamda en üst sıralarında bulunan milyarderleri de) günümüze hükmeden ve şiddetli bir şekilde hükmetmeye devam edecek olan gelişimin yapay zekâ olduğunu biliyoruz. Bu yüzden normalde tutumlu olmayı pek seven bu kişiler, astronomik rakamlar harcamaktan çekinmiyorlar.


En korktuğum (ya da şimdilik çekindiğim diyelim) husus bu. Küresel toplumdaki okuryazarlığın, farkındalığın, şüpheciliğin, sorgulamanın gözle görülür şekilde azaldığı on yıllardan geçiyoruz ve bu büyük bir etki yaratacak. Evet, diğerinin cahilliği bizim yaşamımıza etkiliyor cidden.


Biliyorum, yapay zekâ ile oluşturulmuş kedi-köpek videoları belki buna direkt olarak katkıda bulunmuyormuş gibi görülebilir. Fakat ben bunu pop müzik gibi görüyorum. Halka inen, halka mal olan, ek bir bilgi birikimi gerektirmeyen, yani kısmen yeterli düzeyde olan teknolojik atılım zaten halkı uyuşturmaya yetiyor. Fakat takdir edeceksiniz ki teknoloji her zaman iki katmanlıdır: Halka inen ve halkın üstünde yer alan katmanlar. Güç kimin elindeyse onu dağıtmadan önce yerini sağlama alır, öyle değil mi?



Yapay zekânın gelişimini de bu şekliyle yorumluyorum. Hatırlayın, her birimizin bildiği ve kullandığı arama motoru olan Google’ın aslında verilerimizi topladığını ve kendi işine ne şekilde yarıyorsa o şekilde kullandığını biliyoruz. Bunu yapay zekâ teknolojisi üstünde yapmayacaklarını/yapmadıklarını düşünmek abes. Üstüne üstlük, muhtemelen anlık ve gerçek zamanlı olarak gelişen teknolojiler ağında bu ürkütücü bir hal aldı, alıyor.


Az önce bahsettiğimiz örneğe hızlıca dönelim. Platformda paylaşılan bilgilerin kaynağını, canlı olmadığını bildiğimiz ve aslında işin teknik kısmını pek de anlamadığımız ama körü körüne güvendiğimiz YZ asistanına bırakıyoruz. Şimdi, varsayalım ki belli bir kitleye sahip biriyiz. Bilinirliğimiz var ve arkamıza toplulukları alabilecek güçteyiz. İstemediğimiz bir konu gündeme giriyor ya da tarihsel bir atıf bizim kutsal değerlerimize dokunuyor. Bu konuda lehimize yapacağımız bir paylaşım, durumu istediğimiz şekle sokmanın başlangıcı olacaktır.


Biliyorsunuz ki, bir konu ne kadar konuşulursa o kadar akıllarda kalır. Doğruluğu önemli değildir. Sürekli olarak yalan söylersem mutlaka bazıları inanır. Sorgulamadan doğru kabul edenler de bunu yayar. Yaydıkça illa ki başkalarının zihinlerini bulandırır. Malum, buna kara propaganda diyoruz. Çünkü bazen çıkış kaynağı bile belli olmayabiliyor.


“Ne var ki bunda? Tarihin her döneminde yapılan bir uygulama değil mi?” sorusunu sorabilirsiniz. Doğru, kitlesel iletişimin başlangıcından beri olabileceğini mümkün gördüğüm bir adilik. Gazeteler sonraki gün yaydılar yalanları, radyolar anlık ama belli saatlerde. Komşuya anlatmak için bir tabak yemek götürüldü veya ofisteki ağzı sır tutmayan arkadaşa anlatıldı. Anlatıldı ki çoğalsın, büyüsün. Fakat medya özellikle internetin yardımıyla adeta ışık hızında gelişirken şu günümüzde işlerin nereye gideceğini görmek öylesine güç ki. Halkın dönemsel olarak söylemekten geri durmadığı o söz geliyor akla: "Teknolojik atılımlara bir yenisinin eklenmesi artık çok zor.” Ama o bizi her daim şaşırtmaya, getirdiği yararlarının ardında yatan “kötülük”lerini saçmaya devam ediyor.


Bu bir, “teknoloji ve yapay zekâ kötüdür,” yazısı değil elbette. İnsan her zaman eldeki kaynakları mümkün olan en iyi şekilde kullanmalı ama bana kalırsa bunu erdemli çerçevede yapmaktan şaşmamalı. Yine de kişiler, bizler, yani halk olarak gelişmelerde söz sahibi olmaktan ziyade onun kölesi olmayı bilinçsizce tercih edeli kaç yıl oluyordur kim bilir.


Photo by Toa Heftiba on Unsplash


Yapay zekâdan kişisel ruhsal problemlerini çözmesini, işlerini hızlıca halletmesini ya da kısa yoldan sonuca ulaştırmasını bekleyenler durmaksızın artıyor. Başkasına anlatmamız gereken dertlerimizi, zamanla öğreneceklerimizi ve yapmamız gereken hatalarımızı bir kenara koymaya başladık. Bizler de yapaylaşmaya başladık.


Sözün özü: İnsanlık yükünü yapaya ne kadar devrederse, o kadar çok kendi oluş sürecinden uzaklaşıyor. Çünkü teknolojiyi kullanmakla ona teslim olmak arasındaki çizgimiz hiç olmadığı kadar silikleşti.


Dahası, gücü elinde tutanların tek bir sözüyle o çok güvendiğimiz yapaylığı gerçeklik saymamız fazlasıyla muhtemel. Tarihin yeniden yazılması, kişilerin yüceltilip şeytanlaştırılması, doğruların silinmesi ve hatta kutsal sayılan kırmızı çizgilere bile dokunulması, adım adım ilerlediğimiz çağın habercisi. Acaba yarın öbür gün, “Arşivlenmiş veri tabanından sadece doğruları, tıpkı eskiden olduğu gibi aktaran yeni yapay zekâ dostunuz!” şeklinde reklamlar görür müyüz?


Teknoloji gelişsin gelişmesine ama distopyadan hallice yaşamımızı ütopikleştirme çabaları, vaat edildiği kadar masum ya da neşeli değil.

Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page