Yazmanın Doğru Saati
- Sarnav
- Apr 22
- 3 min read
Her gün okumak veya yazmak, bu alışkanlıkları hayatımızın merkezine koymadıysak, gerçekten zor olabilir. Üstelik, yazmayı sevsek bile her zaman kalemi elinize almak istemeyebilirsiniz. Bu gayet doğal. Peki, ya tersini düşünsek? Her gün yazmak istediğinizi hayal edin. Sizce en ideal zaman hangisi olur? Sabahın tazeliği mi, günün karmaşası mı, yoksa gecenin sessizliği mi sizi daha çok cezbediyor?
Herkesin günlük rutinlerinde bazı sabitler vardır. “Kahve içmeden güne başlayamam” ya da “Açken odaklanamam” diyenler, kendileri hakkında küçük ipuçları verir. Bu cümleler abartılı olsa bile, içgüdüsel olarak bir gerçeği yansıtır. Yazma alışkanlığının da benzer şekilde kişisel ipuçları barındırdığına eminim.
Yazmak üzerine çokça yazı kaleme alıp türlü noktalarına değinsem de zaman ile olan bağlantısına girmeyi pek istemiyordum. Ama haftalık olarak yazdığım yazılarıma konu bulamadığımda bir şeyin farkına vardım. Önce, gün içinde her ne yapacaksam onu yapıyordum ve yazma eylemini (neredeyse her hafta) akşam saatlerine bırakıyordum. Bu bir tembellik mi, yoksa o saatlerde kendimi daha odaklı mı hissediyorum, tam emin değilim. Ancak psikolojik bir bağlantısı olabileceğini varsayıyorum. Ayrıca evet, kahve içmeden yazmıyorum diyebilirim.
Bu da elbette kişisel olarak farklılıklara, alışkanlıklara malzeme veren bir konu. Yazma eylemi hayatımızın akışında sağlam bir noktada değilse onu akışın en uygun görünümlü noktasına çivilemeye çalışıyoruz. Bu da belirsizlikleri doğuruyor. En iyi ihtimalle, durumu istemsizce alışkanlık haline getiriyoruz. Haftalık yazılarımı yazmayı akşam saatlerine bırakmamın artık normalleşmesi gibi.

Photo by Bogdan Yukhymchuk on Unsplash
Bu tür bir sorunun kesin cevabının olmadığını bilerek okumaya başladığınızı bilmeme rağmen merak ettiğinizin de farkındayım. Ben de öyleyim çünkü. Bazen bile bile sorgularız ve aslında ilgi çekici yanları buluruz hayatta. Bence kimi detaylar ve beklenmedik cümleler onu daha güzel kılar.
Sorunun cevabını araştırmanın en iyi yolu muhtemelen en çok sevdiğiniz yazarların söylediklerini incelemekten geçecektir. Şahsen öyle yaptım. Hatta öncesinde, yakın zamanda söyleşimizi gerçekleştirdiğimiz yazara da bu soruyu sorup sormadığımızı düşündüm. Onun da illa ki her gün okuyup yazmaya vakit ayırmadığını aldığım notlardan hatırladım. Bazen, yapmanız “gereken” şeyi yapmadığınızda ve bunu yapması “gereken” diğerlerinin de aynı şekilde davrandığını gördüğünüzde içiniz rahatlıyor.
Yazarlık anlayışı konusuna derinlemesine girmeye niyetim yok, kaldı ki bu konu hakkında kesin cevaplar verecek halim de yok. Fakat her okurun ve yazarın kendine has tercih ve alışkanlıkları olduğunu bildiğimden bu yazı hakkında araştırmaya giriştim.

Photo by Yogendra Singh on Unsplash
Yazmak için seçilen saatleri etkileyen birçok neden olabileceğini de unutmamak gerek. İş hareketliliği aileyle etkileşim, günlük diğer uğraşlar, birtakım zorunluluklar, alışılmış başka rutinlerin olabilmesi gibi akla ilk anda gelen ve muhtemelen birçoğumuzun tahmin edemeyeceği detaylar da buna katkı yapıyor. Bundan ötürü, sanıyorum ki ancak buna tümüyle zaman ayırmaktan çekinmeyen kişiler, yani tam zamanlı ya da profesyonel yazarlar, girişmek için ek çaba sarf edeceklerdir. Öncesinde belirttiğim üzere, hayatının akışında yazmak yer almayacaktır; yazmanın üstüne inşa ettikleri bir hayatı yaşayacaklardır. Bu, müthiş zorlu bir karar ve süreç. Becerebilen herkesin de kesinlikle başarılı olabileceğinin garantisi var mıdır veya bu durum bir kayıp mıdır, emin değilim. Yorum sizin.
Eserlerini okuduğumuz bazı yazarları incelediğimizde ise az çok fikir edinebiliyoruz. Öncelikle incelememi şu sitede yer alan yazı ve bilgi çizgesi üstünden gerçekleştireceğimi belirteyim.
Kırka yakın yazarın incelendiği görsel, uyanma saati baz alınarak sıralanmış. Ele alınan başarılı yazarların gece 4 ve öğle 12 arasında uyandığını ve yazdıklarını görmek mümkün. Zannediyorum ki birçoğu (bazı yazarlar hakkında yaptığım diğer detaylı okumaları da göz önüne aldığımda) uyanır uyanmaz veya kahvaltıdan hemen sonra daktilolarının veya yazı masalarının başına geçmeyi tercih ediyorlarmış. Muhtemelen ya günün sakin saatlerini ya da henüz boş olan zihinlerini fırsat bilip hareket ediyorlardı. Düşününce, en erken yazdığım saat 8’di diye hatırlıyorum. Gerçekten etkili olmuştu ama gerçekleştirme sürekliliği konusunda aynısını söylemem mümkün değil.
Sürece etki eden diğer ilgi çekici unsur ise yazma uzunluğu. Ne yazacaklarını bilerek mi hareket ediyorlardı? Dün gece yatmadan evvel akıllarında toparlamış mıydılar? Her sabah önceki bölümün üstünden geçmeyi tercihen eden var mıydı? Yazmadan evvel düşünmek için ne kadar zaman ayırıyorlardı kendilerine? Birçoğu detaylı ve muhtemelen (ciddi bir röportaj yok ise) cevabı olmayan sorular. Fakat insan düşünmeden edemiyor, en verimli sonucu almak isteyebiliyor.
Yine de biliyoruz ki, adı her ne olursa olsun, çabalarımıza kesin bir formül yok. Her biri, bizlerin karakteristik özellikleriyle, hayatımızın gidişatıyla ve o sürece yüklediğimiz anlamlarla beraber şekilleniyor. “Doğru” yazma saati de öyle. Yazarken odaklanabildiğimiz, iyi hissettiğimiz, kopamadığımız anlar bizler için en uygun saatler olacaktır. En güzeli ise aslında eylemi gerçekleştirebilmektir. Bir endişeye kapılmadan ve mutlu hissederek yapmaktır. Keyifli okumalar ve yazmalar dilerim.
Comments