Samhain'den Gotik Edebiyata
- Sarnav
- 4 days ago
- 5 min read
Halloween'in Ürküten Yolculuğu
Yüzlerce yıl öncesinde Keltlerin kutladığı bayramın, günümüzde Poe, Shelley ve Stoker gibi yazarların eserleriyle nasıl eşleştiğini hiç merak ettiniz mi? Bir bayram, nasıl oldu da korku ve gotik edebiyatın önemli bir kısmına ev sahipliği yapabildi?
Keltler (özellikle İrlanda, İskoçya ve Galler'de yaşayanlar), 31 Ekim gecesinde Samhain (İrlandaca'da Kasım ayı demek; sonbaharı ve o dönemki kış hasadını simgelemekte) adlı bir festival kutluyorlardı. Bu dönemde ruhlar dünyasının yaşayanlarla arasındaki sınırın inceldiğine inanıyorlardı. Dolayısıyla kötü ruhlar, hayaletler ve türlü canavar düşünceleri nedeniyle ateşler yakıyor, farklı kostümler giyerek onları korkutup kaçıracaklarını düşünüyorlardı. Her şey aslında böyle başlıyor.
Zamanla bu pagan bayramı Hristiyanlaştırılmak istendi. Dönemin papasının emriyle Samhain, 1 Kasım'da "Tüm Azizler Günü" (All Saints' Day) olarak adlandırılırken, arifesi de "Tüm Azizler Akşamı" (All Hallows' Eve) oldu. Söylenişi zaten buradan geliyor ve zamanla "Halloween"e dönüştü.
Devamında bayram dini olarak kabul edildi ancak gelenekselliğini yitirmedi. Dönemin (Ortaçağ ve Rönesans) görüşleri, o zamanki oyunları ve aktiviteleri korurken esasında bulunan korku ögelerini cadılarla, büyülerle, şeytanlarla ve fallarla birleştirdi. Öncesinde gerçekleşen meşhur cadı avı olayları da bunun önemli bir etkeni olmalı; bu unsuru da benimsemişlerdi.
Gel zaman git zaman, Keltlerin günümüzdeki nesilleri Amerika'ya göç ettikçe bayramın varlığını korumak istediler. Fakat Amerika, ayağına gelen bu fırsatı daha ticari ve medyatik bir hale çevirdi elbette.

Photo by Ksenia Yakovleva on Unsplash
Peki, bayramın yeni bir ülkeyle (özellikle Amerika'yla) özdeşleşmesini tetikleyen ne olabilir, diye sorgulayabilirsiniz. Ben de öyle yaptım.
Öncelikle insanların bir yerden başka bir yere göç etmesi, benliklerini tümüyle kaybetmeleri anlamına gelmediği gibi, buna daha sıkı tutunmalarını bile sağlamış olmalı. Üstelik dönemin korumacı tavrı ve düşüncesi de buna zemin hazırlamış olmalı. Kültürel adaptasyon, iki tarafıyla da yaşanan bir alışveriş olmuş yani.
Öte yandan hatırlayalım: Geleneksel düşünceler yerel anlamda sabit ve güçlüdür. Örneğin, yaş, doğum yeri veya yaşam biçimi ne olursa olsun, bayramlarda aile büyüklerimizi mümkün olduğunca ziyaret ettiğimiz ve buna uyduğumuz, konuşulmayan bir kuraldır. Haliyle Samhain'in getirdiği beraberlik hissi, Amerika'da da komşuluk ilişkilerini artıran önemli bir yere sahip olmalı bana kalırsa. Kocaman müstakil evler aslında izole yaşamlara müsait görünse de, bu gibi uygulamalar bağlarını koparmamalarını sağlıyor. Elbette günümüzde farklı aktiviteler de buna eklenmiş durumda.
Bir diğer nokta, çocukların etkinliklere dahil edilmiş olması. Dediğimiz gibi gelenekler her yaşa hitap eder; küçüklere öğretilmesi adına hep beraber icra edilir. "Şaka ya da şeker" dedikleri (trick or treat) sosyal etkileşim de bu şekilde ortaya çıkmışa benziyor. Ek olarak, geleneğin özünde yer alan ve korku ögesine (ruhlar, canavarlar, hayaletler) karşı gelmek için kıyafetler giyiliyor. Fakat ne demiştik? Amerika. Kapitalizm yuvası zamanla yapacağını yapıyor ve çocuklara çocuksu hissettirecek ya da kahraman belleyecekleri güçlü, güzel, sıra dışı, özel yakıştırmalar sağlayan, bayramın özündeki fikrin dışına taşan uygulamalar kabul görüyor. Çünkü daha eğlenceli, sisteme uygun ve ailelerle çocuklarının anı olarak kabul edeceği türden bir tarz. Pagan ateşlerinden Amerikan kostüm ve şekerlerine uzanan bir yolculuk adeta.
Eh, sonuç olarak Amerika'nın etkisi baskın olunca dünyaya sıçraması da kaçınılmaz hale geliyor. Artık pagan ya da Hristiyan olmadan bu bayramı kutlayabiliyorsunuz. Çünkü dini kimliğinden arındırılmış, her yer ve herkes için uygun hale getirilmiş durumda. Acaba bunun nedeni yüklü finansal getirisi midir? Ne tür bir bayram olduğuna bakmaksızın deli gibi internet alışverişi yapıyoruz sonuçta.
Bayramın nereden geldiği, neden korku ögesiyle özdeşleştiği ve zamanla ne biçime sokulduğu konusunda bir şeyler söyledik, mantık yürüttük, fikir edindik. Şimdi edebi yönüne değinelim.
İsmini “Cadılar Bayramı” olarak ele almamız konusunda bile bir şeyler söyleyebiliriz. Ne zaman kabul ettik ya da neden özellikle cadı ögesiyle birleştirerek benimsedik de başka bir şey demedik, bilmiyorum. Ancak Halloween ile ilgili anlatıların edebiyattaki izlerini, korku romanlarında ve detaylı olarak ele alacak olursak, tabii ki gotik tarzda görüyoruz.
Gotik edebiyatın aslında 7-8 farklı dönemi mevcut. Ön-Gotik denilen ilk dönem, 18. yüzyıl olarak belirtiliyor. Gotik tarz mimarisi de Batı Avrupa'da 12-16. yüzyıllarda ortaya çıkmış, ancak 18-20. yüzyıllarda daha etkili olmuş. Başlangıçta (1700'ler) gotik edebiyatta doğanın ve insanlığın yüceliğine (sublime) dem vuruluyor. Bunu hayret ve dehşet verici buluyorlar ve zamanla korku ögesiyle eşleştiriyorlar. Şiirlerle başlayan tarz, romanlara ve çizimlere ulaşıyor. Romantizm ve gerçeküstücülük (sürrealizm) ile birleşince kalıba girmeye başlıyor.
Uygun tarzda kötü karakterler (villain), mekanlar ve duygular oluşturulmaya başlanıyor. Doğaüstü sayılabilecek içerikler yavaş yavaş boy gösteriyor. Yaşanan savaşlar dehşeti ve tehlikeyi körüklüyor; açlık ve hastalıkların nüksetmesi ise insanoğlunun çaresizliğini gözler önüne seriyor. Yaşamın içinden edinilen tecrübeler, korku ve kabuslarla birleşiyor ve canlı-cansız birçok türden canavarın doğuşuna sebep oluyor. Güçlü duygular, yazarların tercihine göre bazen Orta Çağ'ın, bazen mitolojinin ya da neoklasizmin etkisine bürünüyor. Çeşitlilik artıyor.
Ahlaken çökmüş, kurallara aykırı ancak yazarın kendini açıkça, sertçe ve özgürce ifade edebildiği bir edebiyat, herkesin eliyle örülüyor. Dini farklılıklar, dolandırıcılık, cinayet, batıl inançların etkisi gibi daha önce ağza alınmayan, tabu kabul edilen, kışkırtıcı unsurlar kendine yer buldukça, aslında insanların içinde yatan dürtüleri ve düşünceleri uyandırıyor. Böylece sükse yapması kaçınılmaz oluyor. Dönemin şatolarının ev sahipliğinde, felsefi anlayışların tartışmalarında fantastik rüyalar gün yüzüne çıkıyor. Devam etmeme gerek yok; on yıllar birbirini izlerken gotik edebiyatın içeriği şekillenmiş gibi görünse de, bir o kadar geniş bir açıya sahip olduğu aşikâr.

Photo by Mathias Konrath on Unsplash
Sonrasında yazarları düşündüm. Acaba gotik edebiyat eserleri Cadılar Bayramı için mi yazılıyorlardı?
Açıkçası bir türe ait olma çabası güdüp gütmediklerini bilmek pek kolay değil değil. Ancak bana kalırsa cevap, hayır. Çünkü Shelley, "Frankenstein" (1818) eserini yazarken bilim ve ahlak çatışmasını (hayat yaratma/ölümü alt etme) ele almak istedi. İçerdiği unsurlar onu ziyadesiyle bir gotik eser yapıyordu. Öte yandan Polidori'nin "Vampir" (The Vampyre, 1819) eseri de doktoru olduğu Lord Byron'ın simasını yansıtmak için kurgulanmıştı ve bugün kafamızda canlanan vampir kişiliğini oluşturmuştu. Şimdi çok korkunç ve gizemli gelmeyen bu eser, o dönem için ilkti.
Diğer bir örnek olarak İrlandalı yazar Stoker'ın yedi yılda yazdığı eseri "Dracula" (1897), içinde bulunduğu Viktoryen dönem kaygılarını işlemek için ele alındı. Bahsettiğimiz vampir miti zaten bilinirlik kazanmış olsa gerek bunu kullanmayı uygun bulmuş ve sıra dışı bir biçimde ele almayı makul kılmış olmalı.
Son olarak bayramın sıçradığı Amerika'dan bir örnek verelim. Hepi topu kırk senelik ömür yaşayan Poe, şiirlerin yanı sıra düzinelerce kısa öykü yazdı; tabiri caizse modern anlamda bu stili icat etti. Psikolojik korku diyebileceğimiz türü de öyle. Kendisi hem kötümserliği (pesimizm) hem de duygusallığı (romantizm) kullanmada başarılıydı. Öyküleri ise kanlı ve vahşi olmasının yanı sıra, bireyin içsel buhranını, suçluluğunu ve ahlaki çöküşünü ele alıyordu.
Görüldüğü gibi bayramın varlığından değil, kendi hayatlarından örneklerle ve eleştirel bakış açılarıyla yazdılar ancak öyle eserlerdi ki bunlar, korku temasına ve Cadılar Bayramı havasına uyum sağlamakta gecikmediler. Haliyle okurlar da bunu benimsedi ve her yıl tekrar tekrar yaşattı.
Günümüzde, geçmişe dönük (retrospektif) bir bakışla eserleri sınıflandırma eğilimi gösteriyoruz; bu sayede benzer nitelikteki yapıtları belirli şablonlara yerleştiriyoruz. Bunun ardında, popüler türlerin kitlelerce sahiplenilmesi ve mantıklı bir ayrıştırma ihtiyacı yatıyor – ki bu, özellikle Amerika'nın etkisiyle, orijinal ruhundan uzaklaşıp ticari bir tüketim aracına dönüşen bir yaklaşıma evriliyor. Sonuçta, gotik ve korku temelli yeni sanat ürünlerinin çoğalmasına zemin hazırlıyor, yaratıcılığı teşvik ederken aynı zamanda endüstriyel bir üretimi tetikliyor. Eğer bu eserlerin usta yazarları bugünkü halimizi görseydi, belki de kalemlerini bırakırdı ya da hikayelerini kapitalist aşırılıklar ve kültürel erozyon üzerinden baştan kurgulardı.
Öte yandan, bu yazarların eserlerindeki motivasyonlar ve işledikleri unsurlar, onları sadece gotik kategorisine hapsetmekle kalmayıp, Cadılar Bayramı'nın o gizemli havasıyla da uyumlu bir bütünlük yaratıyor. Böylece, gotik ötesinde pek çok klasik ya da çağdaş korku metni, bayram ruhuyla doğal bir köprü kuruyor. Kutlamanın giderek yayılması ise bu uyumu pekiştiriyor. Öyküler bayram sayesinde daha sık el değiştiriyor, bu da onları kutlamayla iç içe geçirerek bir döngüye sokuyor – ki bu döngü, zamanla o bağı kalıcı ve köklü bir geleneğe dönüştürüyor. Samhain (ve benzeri kültürel/geleneksel bayramlar), yüzyıllar sonra bile gotik eserlerin tekrar tekrar okunmasıyla kutlanmış oluyor.





Comments