top of page

2024-Kasım’da İzlediklerim (5 Film)

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • Nov 29, 2024
  • 5 min read

Yeni bir ay, yeni filmler. Bu ay daha önce hiç izlemediğim beş film vardı listemde. Aslında biri hariç diğerleri izleme listemde değildi ve anlık olarak gelişti. Belki de bazen böyle yapmak lazımdır. En azından, “Ne izlesem şimdi ya?” sürecinin önüne geçmek için iyi olabilir.


ree

Photo by Alex Litvin on Unsplash


Kasım Sineması

1. Soul Kitchen (Aşka Ruhunu Kat)

Fatih Akın’ın yönettiği 2009 yapımı Alman filmi. Komedi ve dram ögelerini aynı anda içinde barındırabilen bir yaşantının içindeyiz.


Bu filmi seneler önce duyup -neden hatırlamıyorum- biraz ön yargıyla yaklaşmıştım. Bu yüzden de ertelemiştim ama bu ay için güzel bir deneyim oldu.


Karmaşık bir film değil ve akıcılığı gayet yerinde. Bir aksiyon yer almasa da sürekli olarak merakta tutabilen bir anlatısı var. Sonraki sahnede işlerin ne şekle bürüneceğiyle ilgili fikriniz olmuyor çünkü ilginç seçimler ve kararlarla hareket eden insanlarla dolu bir film. Bu yüzden hem komik bir anlatıya hem de dramatik sahnelere ev sahipliği yapabiliyor.


ree

“Soul Kitchen” Movie Poster — Image Source


Neredeyse 2 saat süren filmin IMDb puanı 7.2 imiş. Ben de benzer bir hisle hareket etmiştim ve kesin bir 7 puan vermiştim. Filmin bundan daha kötü olduğunu düşünmüyorum. Ama harikulade bir film de diyemem.


Bu gibi düşünceleri barındırdığımda 6–8 puan arası gidip geliyorum. Kaldı ki günün sonunda puan vermek birçok kişi için önem arz etmeyebiliyor ama arşivlerken eklemeyi istiyorum.


Film 13+ olarak belirtilse de bazı sahnelerden ve kullanılan dilden ötürü 16+ ya da 18+ olabileceği düşüncesindeyim.


2. The Fifth Element (Beşinci Güç)

“Nasıl ya bunu ilk defa mı izledin?” diye soranlar olabilir. Bunlar işte hep yarım yamalak, kulaktan dolma bilgilerle filmin bir kısmını bilmekten ötürü yapılan içgüdüsel ertelemeler. “Gora”da yer alan ve yergi mi övgü mü belli olmayan sahnelerden ötürü de biraz üstten bakmış olabilirim, bilmiyorum.


Komedi, aksiyon ve bilim kurgu türüne uygun düşen bir yapım. Milla Jovovich hanımefendi döktürmüş. Hem kılık kıyafetinden hem de sesinden ötürü, oynaması gereken rolün hakkını verdiğini düşünüyorum. Dönemin aranan isimlerinden başroldeki Bruce Willis’in yanı sıra, Gary Oldman ve Ian Holm gibi başarılı isimler de var.


ree

“The Fifth Element” Movie Poster — Image Source


Çok büyük bir ciddiyetle izlenmeyi gerektirmeyen filmdi, gayet eğlendim. Karakterler gerçekten de ikonikti. En sevdiğim sahneler Leelo’nun dünyalı diline uyum sağlaması, Ruby’nin (Chris Tucker) ciddiyetsiz ve korkak katkısı ve tatil gemisindeki uzaylının performansıydı.


97 yapımı film için IMDb’de 7.6 verilmiş, ben de rahatlıkla 7.5–8 arası diyebilirim. Zamansız bir eser olduğunu düşünüyordum, izledikten sonra tasdiklemiş oldum.


3. Primer (Kapsül)

İzlediğiniz tüm zaman yolculuğu filmlerini unutun. 2004 yapımı bu film hepsinin ötesinde. Fakat bir sorun var. Çok detaylı. En azından bana böyle hissettirdi.


Primer kesinlikle basit bir anlatıma sahip değil. İzleyen herkesi bağlayacağını da düşünmüyorum. Özellikle gündelik bir bilim kurgu atıştırması niyetine çiğnememeniz gereken türde bir yapım. Çünkü detaylarda boğulmamak işten bile değil.


Filmin iyi olduğunu söylemesem de kötü de diyemiyorum. Çünkü anladığımı düşünmüyorum. İşin garip yanı, bir noktadan sonra kopmak değil de, olayların tümünü anlamlandıramamak.


ree

“Primer” Movie Poster — Image Source


Belki de yapılmış en iyi zaman yolculuğu filmlerinden birisidir, kim bilir? Cevabı bende değil. Film neredeyse 1.5 saatlik bir anlatı sunuyor. Açıkçası izlerken olayların daha fazla dallanıp budaklanmaması için dua ettim. Yani ne kadar kısa, o kadar iyiydi benim için. Belki de tamamen benim yetersizliğimdi. Öyle ki bunu, sonda her şeyin nasıl olduğunu anlatılmasına rağmen söylemek durumunda hissediyorum.


IMDb puanı 6.7 imiş ki bunu gayet anlayışla karşılayabiliyorum. Ben de benzer bir şekilde 6–6.5 puan veriyorum. Ancak şunu tekrarlamam gerek, eğer anlayabilmiş olsaydım (sorun senaryonun fazlalığı mı yoksa izleyicinin eksikliği mi hala emin değilim) daha yüksek bir puan verebilirdim.


4. The Descent (Cehennem Bir Adım)

Evet, sonunda bir korku filmi izleyebildim. Aslında pek korku da diyemem, daha ziyade gerilim gibi. Ya da belki artık büyümüşümdür ve korku filmlerinin etkisi azıcık da olsa azalmıştır.


2005 yapımı ve haliyle +18 olan bu film bolca kan ve şiddet içeriyor. Şaşırtıcı olmasa gerek. Ancak en baştan belirtmek istedim.


1.5 saatten biraz fazla süren filmde, bir grup kız arkadaşın keyifli vakit geçirmek için dağlık bir alana yolculuğa çıkışını izliyoruz. Minik bir gezi yapıyorlar ve bu esnada bir mağara ile karşılaşıyorlar. Biraz da birbirlerini dürtükleyerek filmin asıl akışının geçtiği bu mağaraya dalıyorlar. Sorun, oraya girişin kolay, çıkışın ise çok zor oluşu.


ree

“The Descent” Movie Poster — Image Source


Döneminin en korkunç filmlerinden biri olarak belirtilen bir film ama şunu bilin ki ben izleyebiliyorsam siz kesinlikle izleyebilirsiniz. Korku ögeleri genelde “jumpscare” olarak tabir edilen ve sizi ani sıçramalara sevk eden ses artışları ve görüntü değişimlerinden ibaret. Fakat gerilimi artıran kısımda ise tabiri caizse orada gibi hissediyorsunuz. En azından türe çok yeni olan biri olarak bana bunu verebildi.


İzler ve merak ederseniz diye ekleyeyim: Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nde iki farklı son ile bittiğini okudum ve internetten seyrettim. Çok da önemli bir fark olduğunu düşünmüyorum ama kendiniz karar vermek isteyebilirsiniz. Aradaki fark uzun bir kesit değildi.


IMDb puanı 7.2 olan filme 6.5–7 verebilirim. Kötü bir film olduğunu düşünmüyorum ama türe hâkim olmadığımdan neyin kaliteli olup olmadığını bilmiyorum. Yani karşılaştırma yapabileceğim alternatif gelmiyor aklıma. Genel değerlendirmeye soktuğumda, türün beni cezbetmeyişini de ele alırsam, bu puanın uygun olacağını düşünüyorum. Fakat bir daha izler miydim? Evet, tercih edebilirim.


5. Ginga-Tetsudô no Yoru (Galaktik Trenyolu’nda Gece Vakti)

Bu ay kitap kulübümüzün misafiri bu romandı. Kitabın animasyon filmlere yön veren ve felsefelerini etkileyen bir yapım olduğunu, kitabımızı oylamaya sunmadan evvel yaptığım hızlı araştırmada görmüştüm. Bu yüzden okumadan önce animasyonunu incelemek istedim.


1934 yılında yazılan kitabın 1986’da yapılan animasyon filmi, harika diye nitelendirebileceğim bir iş değil. Ancak hem Japon kültürünü hem de anime ve animasyonlarını beğenen biri olarak aceleci davranmamam gerektiğini biliyordum.


Bu animasyon, tıpkı kitabı gibi, kendisinden sonra gelenlere öncülük etmiş bir yapım. Aslında animasyon filminin (benim açımdan) garip ve eksik gelmesinin asıl nedeni, şimdiki yapımların artık güncel anlamda oturmuş olması. Kaldı ki 90’ların animasyonlarının bile şimdikilerle farkı olduğunu bildiğimden, öncesinde yapılmış olanın böyle düşündürmesi de normal.


Film, kitaptaki gibi çocuksu bir anlatıyı ele alıyor. Çocuklara uygun şekilde hazırlanması açısından da türlü temel değişiklikler, ekleme ve çıkarımlar yapılmış ki bence yerinde de olmuş. Muhtemelen Japon düsturundan ötürü, yazara olan saygılarını bir kenara bırakmadan hareket etmişler ve mümkün olan en birebir şekilde aktarmaya çalışmışlar. Fakat elbette yazılı bir eser ile görsel ve işitsel bir eserin kendine has yanlarından ötürü ortaya çıkan anlaşılır farklılıklar da mevcut ki bunlar sırıtmıyor.


ree

“Ginga-Tetsudô no Yoru” Movie Poster — Image Source


Çocuklar için yapılmış olsa da, anlatımın yine de yetişkinlere yönelik olduğunu düşünmekteyim. Ancak bir yetişkin için de, yeterince çocuksu gelebilir. Evet, gerçekten de çok arada derede kalan bir yapım. Eğer kitabı okumamış olsaydım izler miydim? Muhtemelen evet ama kesinlikle (Japon animasyon klasikleri) izleme listemin başında yer almazdı. Yine de kitabı okumamda, kafamda canlandırmamda, olayları detaylı olarak anlamamda, kulüpteki anlatımlarımda çok fazla yardımcı oldu. Hatta iki kere izlememi sağladı. Çünkü bu noktada artık benim için bir animasyondan öte üzerinde çalıştığım ve kafa yorduğum bir eser haline geldi.


İki saate varan yoğun ve biraz da yavaş olan eserin IMDb puanı tam olarak 7 imiş. Ben de tam olarak böyle hissetmiştim. Aslında gönlüm 8 vermek istiyor ama bunu gündelik bir izleme olarak ele alsaydım belki de 6.5 derdim. Arasının en uygunu olacağını düşünerek adil bir puanlama yaptığımı zannediyorum.


Not: Filmi, resmi izleme platformlarında bulamayabilirsiniz.



Çeşitliğin olduğu ilginç bir aydı benim için. Sonraki ay neler izleyeceğimi şimdiden merak ediyorum. Aslında eskiden tonla dizi/film izleyen birisiydim ama yine de bir “sinefil” olduğumu söylemem. Fakat aylık olarak değerlendirdiğim bu durum, daha fazla film izlememe, üstünde daha derin düşünmeme, araştırma yapmama, tartışmama, kurgularım için fikir edinmeme yardım ediyor. Her zamankinden etkili bir his yaratıyor bende.


Bazen hayatın önceden izlediklerimizi tekrar tekrar izlemek için çok kısa olduğunu düşünüyorum. Sonra da diyorum ki, içinden nasıl geliyorsa öyle yap. O yüzden tam da öyle yapacağım ve bu akşam bir film izleyeceğim.


Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page