2025-Eylül’de İzlediklerim (3 Film)
- Sarnav
- Sep 24
- 6 min read
Sonunda ilkgüz ayındayız. Yavaş yavaş soğuyan havalar eşliğinde battaniyeye sarınarak filmlerin tadını çıkarmayı dört gözle bekliyorum. Bu ay uzun soluklu bir seriye girişme planım vardı. Ancak toplamda 7-8 film olduğundan şimdilik rafa kaldırdım ve izleme listeme kaydettiklerime hızlı bir bakış attım. Üç filmlik bir seri olduğunu bildiğim filmlere çok düşünmeden giriştim.
Ek olarak, bu yazımla beraber toplamda on iki aydır izlediklerimi paylaştığımı fark ettim. Bir senedir kesintisiz olarak görüşlerimi ve puanlamalarımı sizlerle paylaşıyor, sizlerden geldikçe de tavsiyelerinize kulak veriyorum. Ne çabuk geçti gitti bir sene hiç fikrim yok ancak düzenli olarak izlememe sebep olduğu çok açık. Umarım bu yazılarıma denk geldikçe veya göz gezdirdikçe size de ekran başına geçmeniz için bir bahane oluyorumdur.

Eylül Sineması
1. Unbreakable (Ölümsüz)
2000 yapımı bu film beyaz perdede yer aldığında üçleme olacağının farkında mıydı bilemiyorum ancak ilk adımı atan oldu. Dönemin en ünlü aktörlerinden Bruce Willis ve Samuel Jackson’ın bünyesinde barındıran filmi yazan ve yöneten ise Shyamalan. Buradan kötü film çıkmaz dedirten bir kadro. Ayrıca bu iki aktör 1994 yapımı “Ucuz Roman” (Pulp Fiction) filmi ile aynı çatı altında rol almışlardı. Sinema sektörü için muazzam yıllar.

“Unbreakable” Movie Poster - Image Source
Filmin konusu aslında düşünüldüğünden basit görünümlü. Bunu ise bir nedene bağlıyorum.
Başroldeki karakterimiz David (Bruce Willis), kimsenin kurtulamadığı bir tren faciasından yara bere dahi almadan kurtulur. Sonraki günlerde, şok içinde diğer kurbanların cenazesine katılır. Bu esnada gizemli bir mektup alır ve ona daha önce hasta olup olmadığı sorulur. Bu konu üstünde düşünmeye başlayan karakter cevabı ne kendisinde bulabilir ne de çalkantılı evliliğindeki eşinin yanıtında.
Bir şekilde bu mektubun geldiği yeri bulup diğer ana karakterimiz ile buluşur. Ölümcül bir hastalığı olan Elijah'ın (Samuel Jackson) vücudunda kırılmadık kemik kalmamıştır, kaldı ki bu doğuştan bir hastalıktır. Bu farkındalığa sahip ve çizgi romanlara düşkün olan adam ise David'i aramaktadır.
Vücutlarındaki zıtlıktan bahseder, durumu yarı bilimsel yarı gizem ve fantezi unsurlarıyla ele alır. Ona, çizgi roman kahramanı yakıştırmasını yapar. Devamında ise David'in peşini, ta ki içinde yatan gücü açığa çıkartana kadar bırakmaz. Peki bu adam, Elijah, ona neden bu denli kafayı takmıştır? Bu da filmdeki geriye dönük anlatımlar ve detaylarda saklı.
Gördüğünüz üzere aslında film dediğim gibi çok “basit”. Bunu düşündürenin ise son on - on beş yılda sürüsüne bereket artış gösteren süper kahraman filmlerine bağlıyorum. Doyduk. Yeterli geldi. Bu yüzden de ilgi çekici olabilecek film, dönemin yaratıcılığını akılda tutarak izlerken bile etkileyiciliğini koruyamadı. Elbette bahsettiğim bilinçle yaklaştığımdan çok önemsememeye çalıştım ancak içgüdüsel olarak buna karşı gelemedim. “Yine mi bir süper kahraman görünümlü film?” demesem bile, içten içe sıradan geldiğini düşündüm. Eminim ki, böyle bir furya içerisinde olmasaydık merak uyandırıcı yapısı artış gösterirdi. Veyahut filmi o dönem izlemiş olsaydık aynı etkiyi yaratabilirdi.
Bu, filmin kötü veya etkisiz olduğunu söylemiyor bana kalırsa. Aksine, belki de öngörülü bir yaklaşım olarak ele alabiliriz. Yine de karakterlerin sınırlı kalışı ve ister istemez tahmin edilebilir olay örgüsünün oluşu da cazibesinden bir şeyler götürüyor.
Psikolojik dram, gizem ve gerilim etiketleri bulunan ve yaklaşık iki saat süren yapım için toplamda 460 bin kişi oy kullanmış. Böylece IMDb puanı 7.3 olarak şekillenmiş ve ben de 7 puan vererek katkımı sunuyorum.
2. Split (Parçalanmış)
Serinin ikinci filmini önceden izlemiştim. İzledikten sonra ilk filminin olduğunu öğrenmiştim ancak geriye dönük izlemektense yıllar sonra ikisini beraber izlerim diye düşünmüştüm. Öyle oldu bu defa.
İlkinden tam 16 sene sonra gelen bir film bu. Başrolümüz de haliyle değişiyor. James McAvoy oyunculuğuyla muazzam performanslar sergiliyor. Birden fazla. Adı üstünde. Ayrıca Anya Taylor Joy da bu filmde yer alıyormuş onu unutmuşum. Onunda rolü gayet destekleyici.

“Split” Movie Poster - Image Source
Filmin konusu kesinlikle çok ilgi çekici. Kaçırılan üç kızı hapseden biri var ve bu kişinin toplamda 24 farklı kişiliği var. Yirmi dört! Ve evet, gerek küçük bir çocuk gerek maço bir erkek gerek bir anne edasıyla hareket eden biri bu. Hepsini tek bir aktörün oyunculuğunda görüyoruz ve gerçekten de takdir ediyoruz.
Tutsak kızlar oradan kaçmak için çabalarken bu adamın kişiliklerini öğreniyoruz. Aynı zamanda, onun kişilik bozukluğu üstünde çalışan ve bu durumu bilim camiasına aktarmak isteyen bir psikoloğumuz, Dr. Karen Fletcher (Betty Buckley) var. Onunla beraber detaylara iniyor ve kişiliklerin türlü yönlerini görerek bilgi sahibi oluyoruz.
Öğreniyoruz ki, 23 farklı kişiliğin hepsi bu zamana kadar bir şekilde bedende kendine yer buluyor. Ancak son bir tanesi var ki ona hep birlikte tanık oluyoruz.
Film böylesine sıra dışı bir konuyu ele almışken hepimiz biliyoruz ki aslında bu tür bir zihinsel problem gerçekten mevcut. Belki bu kadar keskin olmayacağını düşünüyoruzdur elbette. Ancak okuduğuma göre bu, tamamıyla gerçek bir olaydan esinlenilmiş. Hatta birebir olarak aynı şekliyle ele alınmış.
ABD’de, üç kıza tecavüz vakasıyla yargılanan birinin gerçekten de 24 farklı kişiliği bulunmaktaymış ve bu bozukluğu gerekçesiyle savunma yapıp beraat eden ilk kişiymiş. Akıl almaz bir olay gerçekten de.
Filme dönecek olursak gayet başarılı bir yapım olduğu aşikar. Sınırlı mekan ve karakterler (en azından tekil kişi sayısı bakımından diyelim) bulunsa da rollerin hakkı verilmiş. Belki de on sene sonra izleyip tekrar beğendiğim bir yapım oldu Parçalanmış.
İki saatlik gösterimi, 16+ yaş etiketi bulunan filmin IMDb puan ortalaması 7.3 iken ben de 7.5-8 arası bir puan vermeyi sakınmıyorum. İlk filmden çok daha etkili olduğunu düşünüyorum. Yine de on altı sene sonra büyük bir beklentiye girilmiş olmalı. Ama karşılayabilmişler.
3. Glass
Zamanında bir işe kalkışmışsın, onca yıl sonra devam filmiyle muazzam bir dönüş yapmışsın. Hemen üç sene sonra bunları bozmanın nedeni nedir? Evet, yorumum erken final yaptı biliyorum ama çok uzatmaya gerek var mı sanırım yazdıkça göreceğim.
Serinin son filmi ilk iki filmin başrollerini birleştiriyor. Burası gayet anlaşılır, zira ilk bakışta ilk iki film arasındaki bağı kurmak epey zor. Tek ipucumuz, ikinci filmin son sahnesinde Bruce Willis'in karakteri David'in tekrar yer almasıydı. Böylece aynı evrende yer alan anlatılar olduğunu (seri olduğunu bilmeyerek izleyenler için) anlaşılır kılmıştı.

“Glass” Movie Poster - Image Source
İlk iki filmin başlıkları, haliyle, odaklandıkları “süper kahraman”ların yapısına göre şekillenmişti. Süper kahraman kelimesini kullanırken çok çekiniyorum çünkü bu türdeki bilindik diğer yapımların dışında kalan, bu yüzden iyi hissettiren fakat bir o kadar da eksikliği bulunan bir seri olarak son buluyor benim için.
Son filmin vurucu ögesi ise arka planda kalan ve ilk filmden beri merak konusu olan, müthiş aktör Samuel Jackson'ın karakteri Elijah. Yine de tümüyle ona yer vermeyi değil de her birine oldukça ortak süreler tanımaya çalışmış (en azından öyle hissettim) ve bunu karakterleri direkt olarak bir araya getirerek sunmuş Shayamalan. Açıkçası “Parçalanmış”taki başarısı ve dönemin güncel ününden olsa gerek James McAvoy daha baskın ve enerjik göründü.
Konu olarak artık bir bağ kurulması söz konusu. Bu üç kişiyi hapseden psikolog, Dr. Ellie Staple (Sarah Paulson), onları aslında olduklarını zannettikleri yapısından ayırmanın peşindedir. Yani süper güçlerin fantastikliğini vurgular, gerçeklikle bağının olmadığını belirtip durur ve kendince (hiç tatmin olmadığım) bilimsel açıklamalar sunarak onları inandıkları kişi olmaktan vazgeçirir. İşe de yarar aslında, psikolojik olarak dağılmanın eşiğindedirler. İşte burada devreye Mr Glass girer.
Akıl oyununun üstünlüğüyle birlikte istediğini elde etmek için uğraşan Mr Glass ile psikoloğun sessiz savaşına tanıklık ediyoruz. Bu savaşta kullanılan diğer iki kişi, kahraman ve anti-kahraman görünümlü sıra dışı karakterlerdir ki olan bitenden ziyade birbirlerini anlamakla yetinirler.
Dürüst olmak gerekirse çok zayıf kalmış bir film olarak buldum. Doyurucu değildi, istenileni veremedi. İkinci filmin başarılı etkisinin üstüne yaslanıp yaslanmadığı konusunu sorguluyorum. Bir nedenden ötürü acele mi edildi bilmiyorum ama senaryo tamamlanmış hissettirmiyor gerçekten. Bazı kişilerin varlıkları tutarsız ve gereksiz, sadece önceki filmlerde yer aldıkları için orada bulundukları şüphesini doğuruyor. Rolleri abartılı ve hatta yer yer (özellikle son sahneler) komik.
Plot twist olayı hoş olsa da o bile içimi ferahlatmadı yani neden böyle oldu hiç anlamıyorum. Demek ki filmin bütününde bir eksiklik yaşattı bana. Ancak genel itibarıyla izleyenlere benzer hisler vereceğini umuyorum.
Farklı bir süper kahraman anlatısı sunma çabası, Marvel yapımlarından sıyrılmak için uğraşırken kontrolünü kaybetmiş gibi. Bağlantı noktaları çatırdamaya müsait ve vuruculuğu eksik. Aktörlerin ancak özellikle McAvoy ve merak uyandırdığı için Samuel Jackson’ın hatırına izlemişim diyebilirim. Umarım dördüncü bir film, her nasıl olacaksa, gelmez.
Bu kadar yerdiğim üçüncü filmden sonra, seriye sırasıyla 7, 8 ve 6 puan vermiş oluyorum. Zorlarsak 6.5 diyebiliriz. Yaklaşık 300 bin kişinin oyladığı IMDb puanı ortalaması da 6.6 imiş, pek şaşırtmadı. Filmin 2 saati biraz aşan süresi sanırım her oyuncuya şans tanımasıyla alakalı, anlaşılır buldum. Yaş etiketi ise 15+ olarak gayet makul.
Seriye böyle veda etmek kimse için hoş olmasa da genel itibarıyla vakit ayırdığım için üzülmediğim bir yapım olduğunu da belirtmek zorundayım. Bir filmi yermek (özellikle benim gibi rastgele biri tarafından) onu asla kötü veya izlenilmez kılmaz. Yine de son cümle olarak, eğer merak ettiyseniz ve izlemek istiyorsanız ilk iki hatta sadece ikinci filmi izlerseniz tatmin edici olacaktır.
İzlemelerimi ve yazımı ayın ilk günlerinde tamamlamıştım. Birkaç film daha eklemeyi planlamıştım ancak hayat kötü haberler getirdi. Ben de direkt olarak aldığım notlarımı düzenleyip paylaşmakla yetindim.
Ek olarak, bir yıl boyunca paylaştıklarımın istatistiklerini görsellerle sunmayı düşünüyordum ancak ilgi çekici olmayacağını düşündüm ve vazgeçtim.
En nihayetinde, izlemek istediklerimizi ertelemesek iyi olacak gibi görünüyor. Kısmetse ekim sinemasında görüşmek üzere. Kendinize iyi davranınız.







Comments