top of page

2025-Ocak’ta İzlediklerim (1 Film-2 Animasyon-1 Dizi)

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • Jan 25
  • 5 min read

Yeni yıl benim için hızlı başladı. Bu durum kitap okumama da dizi/film izlememe de yansıdı. Arkadaşımın bir önerisiyle başladım. Yakın geçmişte izlediğim birkaç animasyon filmine tekrar şans vererek devam ettim. Bunun dışında bir de uzun soluklu bir diziye başladım.


ree

Photo by Marius GIRE on Unsplash


Ocak Sineması

1. Run Lola Run (Koş Lola)

Önceden bir iki kez denk geldiğim bir filmdi bu. Arkadaşım önerirken benim sevebileceğim tarzda olduğunu söylemişti sadece. Aklıma gelince neden olmasın dedim. 1998 yapımı bir Alman filmi. Bolca koşuşturma içeriyor. İsmi ele vermiştir muhtemelen.


Konusu çok karışık değil. Ana karakterlerden biri, tefecilerden aldığı parayı geri ödemesi gerekiyor ancak yaşanan arbededen ötürü para dolu çanta başka birinin elinde kalıveriyor. O gün parayı götürmez ise sonucu ölüm olacağından hemen sevgilisi Lola’dan yardım istiyor.


Lola ne yapıp ne edip bu parayı bulmalı ve aklına gelen ilk yolu denemek için başlıyor koşmaya. Bundan itibaren film çok nadiren sakinlik gösteriyor. Önce bankada çalışan babasına gidiyor ve o sırada zamana karşı yarışıyor. Türlü konuşmalar sonucunda sevgilisinin yanına geldiğinde artık çok geçtir. Başka hiçbir şansı kalmayan adam en yakınındaki marketi soymaya başlar.


İşte filmin ilk dönüm noktası burada yaşanıyor. Buraya kadar gayet normalmiş havası veren bir yapım aslında. Ancak bir sonraki sahnede olanlar ile birlikte arkadaşımın neden tavsiye ettiğini anlamaya başlıyorum.


ree

“Run Lola Run” Movie Poster - Image Source


Sahneyi anlatıp sürpriz kaçırmayacağım ve filmin tekrar eden bir yapısı olduğunu söylemekle yetineceğim. Alternatif senaryolara geçiş yapma şansı yakalıyoruz yani. Bilim kurgu türünde değil ama bu etki sıra dışı olduğu için beklenmedik bir tat katmış. Film de devamında bunun üstüne kurgulanmış zaten.


Hızlı akışını, enerjik müziğini, kamera açılarını ve koşma esnasında insanlarla olan etkileşimde hızlıca gösterilen yan öykülere değinilmesini gayet yerinde buldum. Yine de aşırı beğendim diyebileceğim bir yapım değildi. Tadındaydı diyebiliriz.


Yaklaşık 1.5 saatlik bir film ve 15+ olarak etiketlenmiş. IMDb puanı 7.6 olmasına rağmen bunu yüksek buldum. Benim puanım 6.5-7 arası.


2. Song of the Sea (Denizin Şarkısı)

İki sene önce izlediğim ve hayran kaldığım çok başarılı ve sevimli bir animasyon filmi Denizin Şarkısı. Anılarımda karşıma çıkınca aynı gün tekrar izlemek istedim. Aynı hissi birebir şekliyle aldığımı söyleyebilirim.


2014 yapımı ve İskandinav mitolojisi içeriyor. Issız bir adada deniz feneri bekçisi olarak yer alan bir baba ve ailesini konu alıyor. Eşinin doğum esnasında talihsiz olması sebebiyle ikinci çocuğu olan kızı Saoirse’ye sıkı sıkıya bağlanır. Abisi olan Ben’i ise içten içe annesinin kaybıyla sorumlu tutar.


Büyüdüklerinde abi kardeş ilişkisi de pek gelişmez. Bu durum, Saoirse’nin konuşamamasıyla pekişir. Ancak atıldıkları bir macera ile birlikte her ikisi de büyülü bir gerçekliği öğrenirler. Küçük kız özeldir ve bunun farkında olan başkaları da vardır.


ree

“Song of the Sea” Movie Poster - Image Source


Çizimleri, seslendirmeleri, müzikleri ve hikâyesi çok kaliteli ve başarılı. Özellikle de o ninni kıvamındaki hoş müziğini ara sıra açıp dinlemeye devam ediyorum. Duygusal, neşeli, üzücü sahnelerin hepsine ev sahipliği eden zengin bir yapım.


El çizimi stilinde oluşu onu farklı bir boyuta taşırken herhangi bir yaş kısıtlaması da yok. Çocuğunuzla izleyebilirsiniz. Hatta izleyiniz, tavsiye ederim.


IMDb puanı anlaşılır bir şekilde 8 iken ben gayet bonkör bir 10 veriyorum. İki kez izleyip aynı duyguları taşıdığım için ve bir daha izlesem yine aynı tadı alacağımı bildiğimden verebiliyorum bu puanı.


3. Kaze no tani no Naushika (Rüzgârlı Vadi)

Şimdi ise Japon sinemasından bir eser var karşımızda. Daha önce “Ghibli Studios” ya da “Hayao Miyazaki” isimlerini duymuş muydunuz? Belki de bu prodüksiyondan çıkan başka animasyon filmleri izlediniz. Benim önereceğim ise Rüzgârlı Vadi, İngilizce “Nausicaä Of the Valley of the Wind” olarak yer alıyor.


Bu defa bahse konu olan 1984 senesinden bir animasyon filmi. Benim ise Ghibli Studios filmlerinden izlediklerim arasındaki favorim. Üç sene evvel izlemiştim ve bu ay izlerken yine büyülendim.


Esasen kendine ait bir diyarda geçiyor anlatı. Kabaca, insan ile doğanın (ve içinde yer alan canlıların) arasındaki ilişkiye değiniyor. Normalin dışında bir seçim olarak da “ecopunk” ve “dieselpunk” diyebileceğim iki türü içinde barındırıyor.


Ekopunk, adından da anlaşılabileceği üzere ekolojik olayları, insan ve doğa çatışmasını, insanların bitki örtüsü ve canlılar üzerindeki etkisini detaylı olarak konu alan tür.


Dizelpunk ise filmin üstteki temasından sıyrılan noktasında kendini gösteriyor. İnsan ile insanın ilişkisinin (çatışmasının) yaşandığı noktalarda yer alan teknolojik çürüyüş, makine kullanımı ve esere hâkim endüstriyel yapı ele alınınca bu türün kullanımı öne çıkıyor.


ree

“Kaze no tani no Naushika” Movie Poster - Image Source


Çarpıcı, yer yer hicveden, düşündüren ve ekolojik dengeyi sorgulatan müthiş bir eser. Kıyamet sonrası ortam ve onun distopik algısına karşı gelen cesur bir kızın insan-canlı-doğa dengesini sağlamak için gösterdiği çabaya tanıklık ediyoruz.


İki saatlik film, 7 yaş ve üstü için uygunluk gösteriyor. Animasyon da olsa, dizelpunk türü sağ olsun bazı silah ve zırhlı araç kullanımları çocuklar için tercih edilmeyebilir. Yanı sıra, yer alan canlıların bazıları çocuklar için korkunç gelebilir.


IMDb puanı 8 olan bu harikulade eser için ben tabii ki 10 veriyorum. Çok seviyorum ne yapayım.


4. Lost

Doğru duydunuz, Lost. 2025 hedeflerimden biri Lost’u (ikinci kez) bitirmekti. Kaç sene önce bitirmiştim hatırlamıyorum. Demek ki, hatırlamadığıma göre 3-5 seneden fazla olmalı. Özlediğim için giriştim ve gece izlemeleri yaptım genelde. Bazen de abarttım çünkü çok heyecanlı.


Lost bir dünya markası. Muhtemelen dünya tarihinin en iyi dizisi. Aslında gönlüm “Fringe”den yana ama gerçekçi olursak Lost demek durumundayım. Bu minvalde ona yetişebilen tek dizi muhtemelen Game of Thrones oldu. Başka da yok.


Dizi ülkemizde dönemin saçma sapan bir esprisi yüzünden etkisini kaybeder oldu. Hâlbuki hayır, Lost “bozmadı” hiçbir zaman. Ama bu dizinin eksikleri olduğu anlamına da gelmiyor.


Şu anda 5. sezonun başındayım, yorumlarım da buna göre olacak. Lost aslında 2-3 sezonda bitebilecek bir diziydi. Fakat bu, onu şimdiki konumuna asla taşımazdı ve birçok konu olduğu gibi kalacaktı.


2004 yılında başlanan, müzik ve efektleri neredeyse her bölüm yeniden oluşturulan/düzenlenen, dönemine göre aşırı pahalı bir prodüksiyon içeren, olabildiğince az bilgisayar desteği kullanılan ve internetin henüz bu denli yaygın kullanılmadığı (sosyal medyanın olmadığı) zamanlarda dünyanın her yerinde adından söz ettiren nadir dizilerdendi. Bu bakımından Elvis Presley ya da Michael Jackson olmakla eş değer bir durum.


ree

“Lost” Movie Poster - Image Source


Dizinin başlangıcı bir hayatta kalma meselesi olarak başladı. Sonra buna gizem eklendi. Bilinmezlik devreye girdi ve fantastik elementlere başvuruldu. Sürekli olarak sonraki bölümde neler olabileceğini sorgulattı. Dramasını da gerilimini de eksik etmedi. Karakterlerin hayatlarından kesitlerle (flashback) dizi içinde dizi oluşturularak bölüm içindeki olaylara yön verildi. Bilim kurgusal noktalar eklendi. Mitolojik ve dini temalardan hiç sapılmadı. Farklı kültürlere yer verildiğinden bayağılığını kırdı.


Tüm bunlar, önceden planlamalar çevresinde de olmadı. Bölüm bölüm değişebilen yeni durumlar çerçevesinde her seferinde tekrardan düşünüldü ve senaryo buna göre şekillendirildi. Haliyle bazı sahne hatalarını ya da cevap eksikliklerini doğurdu. Yine de, aşırı detaylı ve bizi sürekli olarak oradan oraya sürükleyen, sezonlar geçse de cevapları bekleten bir yapım için elinden gelenin de iyisi olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki bunlar ilk bakışta çok göze çarpmıyor. İkinci kez izlemenin (olayları bildiğim için) avantajı da bunları gözlemleyebilmek oluyor. Fakat bu, Lost’u bana daha çok sevdiriyor.


2004-2010 arası dünyayı sallayan dizinin 628 bin kişi tarafından oylanmasının sonucu 8.3 olarak yer alıyor. Kendine hayran bırakan J. J. Abrams’ın ustalık eseri (ki sonrasında Fringe, Person of Interest, Westworld gibi harika işleri de oldu) elbette benden olabilecek en yüksek puanı alıyor. Unutulmamalıdır ki Lost, insanlığın tarihe armağanıdır. Lütfen izleyiniz ve izletiniz.



Sonraki aylar için tavsiyeleriniz varsa izleme listeme ekleyeceğim. Başka bir diziden ziyade sadece film izleyerek devam edeceğim sanırım. Kişisel favorilerinizi, izlenmesi gerek dediklerinizi ya da sevebileceğimi düşündüklerinizi benimle paylaşabilirsiniz. Görüşmek üzere.

Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page