top of page

Sanat Eserlerinde En İyiyi Seçmek

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • 4 minutes ago
  • 4 min read

İnsanlık her zaman her konuda enleri seçme yarışına girmiştir. En güzel kadın, en hızlı atlet, en başarılı dizi veya en iyi bilim kurgu romanı… Sürekli olarak bir başarı kıstası oluşturuyoruz. Bu sıralamaya birilerini ya da bir şeyleri koyuyor ve içinden başarılı olduğunu düşündüklerimizi seçiyoruz. Peki bu seçimlerimiz ne kadar geçerli, ne kadar güvenilir? Gerçekten "en iyi" olanı mı seçiyoruz?


Bugün sosyal medyada bir gönderide “en iyi 100 bilim kurgu romanı listesi” gördüm. Tanımadığım birinin kişisel sıralamasıydı bu. Yorumlar ise listeden daha ilgi çekiciydi. Herkes sıralamada yer alan kitaplar hakkında “modası geçmiş”, “eskide kalmış”, “popüler kültürden beslenmiş”, “şişirilmiş” veya en hafif tabirle “abartı” ve “gereksiz” yakıştırmaları yapıyordu. Şaşırdım çünkü hiçbirine katılmıyordum. Nihayetinde bu yorumlar, kişisel beğeninin ötesine geçmeyen öznel yakıştırmalardı.


Elbette kitap ismi vererek yorumlanan bazı kitaplar hakkında ben de benzer düşüncelere kapıldım ancak kesin bir yargıya kavuşmanın sağlıklı olduğu söylenemezdi. Çünkü, belli ki, bu listenin çoğu o kişinin sevdiği kitaplardan oluşuyordu. Ancak konuyu bu şekilde değerlendirmek yerine, bazıları eski kitapların listede yer almasını, yeni kitapların değerine karşı bir saldırı gibi görüyordu. Hayret verici buldum.


Haliyle, görünüşte çok masum ancak ardında yatan psikolojik etmenler bakımından karmaşıklaşabilen bir konu olduğunu düşündüm ve kafa yordum. Bu türden sıralamaları neye göre oluştururuz? Samimi bir şekilde mi hareket ediyoruz? En iyisi diyebileceğimiz tam olarak nedir? Yoksa aslında bir tür reklamdan mı ibaret?


Daha evvel sanat eserlerinin puanlandırılmalarıyla ilgili bir yazı yazmıştım. Benzer düşünceyi içeren bir konu bana kalırsa. O yüzden merak edenler için bağlantısını ekliyorum.



Bahsettiğim örnek olan edebiyatı temel alarak devam edelim.


“En iyi” ifadesi aslında içten içe bir sıralama ve mutlaklık iddiası taşır. Vaat budur. Halbuki bu sıralamalar çoğu zaman bireysel veya seçim için bir araya gelmiş belirli bir grup olarak yapılırlar. Ödüller de buna göre takdim edilir çoğu zaman.


Peki edebi açıdan bir kitabı yeterli yapan nedir? Aklınıza sürüsüne bereket ölçüt geldiğine eminim. Bazılarını sıralayalım o halde.


Eser, edebi bir derinlik ve anlatı gücü taşımalı. Dil, yapı ve anlatım bakımından eksiksiz olmaya özen göstermeli. Bir tür popülerlik yakalaması da onu öne taşıyacaktır. Ne de olsa bir şeyden ne kadar çok bahsedersek o kadar gündemde kalır. Eser iyi de olsa kötü de olsa bu böyledir. Bunlar satış rakamlarına ve sosyal medyadaki görünürlüğüne yansıyacaktır. Yazarın kim olduğu da önemli öte yandan. Belki de çok bilindik veya başarılı olduğunu düşündüğümüz bir yazardır. Ondan kötü iş çıkar mı hiç? Önceden aldığı ödülleri de varsa hele, bir sıfır önde başladığını düşünebiliriz. Ya da arkadaşımız başka bir kitabını okumuş ve sevmiştir, bize tavsiye etmiştir. Kitaplığımızdaki bir romana değil de ona daha yakın hisseder ve gözümüzdeki değerini artırırız böylece.


Bakın bir çırpıda gayet temel unsurlardan bahsettik. Bunların hepsi, o kitabın iyi veya en iyi olup olmayacağıyla ilgili faktörler olmaya aday. Her kitabın buna sahip olmayacağını söylemeye gerek yok. Bu noktada, hakkında çok konuşulan bir kitapla sessiz sedasız kalmış bir kitap arasında gerçekten fark olmayabilir mi? Daha az bilinen bir eser, popüler yazarın yeni kitabından daha iyi olamaz mı?


ree

Sıralama yapmak, bir şeyi parlatırken başka bir şeyi görünmez kılmaya da çok müsaittir. Örneğin bir sergide, tüm tablolar yan yana asılmışken yalnızca birine “en iyi eser” dendiğini düşünün. Bu etiket, geri kalanların değerini gerçekten düşürür mü? Hayır. Halbuki onları görmezden gelmemize neden olabilir. Oysa belki de “en iyi” ilan edilen tablo, bizim iç dünyamızda hiçbir yankı uyandırmazken diğerlerinden biri bizi düşünmeye itebilir. Kısacası, etki alanı kişiye özeldir. Bir tablo, bir kitap ya da bir müzik parçası, her izleyicide, okuyucuda, dinleyicide başka bir anlam kazanır. Nesnel değildirler.


Bu örneği vermemin nedeni şu: Edebiyattan devam edecek olursak, kitaplar nesne değil, birer deneyimdir. Onlar, okurla tamamlanırlar. Dolayısıyla “en iyi” ya da “en kötü” dediğimiz şey aslında genellikle “benim için etkiliydi”, “okuduktan sonra beni bir şeyler yapmaya itti” gibi olumlu ya da “sanırım bir daha elime almayacağım”, “şahsen doyurucu bulamadım” gibi olumsuz düşüncelere iten kelimelerin karşıtıdır. Tüm bunlar da değerlendirmemizi duygusal bir biçimde ele almamızı sağlar. Yani şahsidir, bize özgüdür, diğerleriyle uyuşmaması muhtemeldir. Ancak ölçülebilir yanı da yoktur.


Evet, buradaki iki anahtar kelime duygusal bakış açısıyla yorumlamak ve ölçüm yapabilmek. Zira sanat eserleri kişinin içinden gelen yaratımlardır. Bunlar özgür bir ruhla aktarılan ve edebiyatın yazılı kurallarına da sırt çevirmeyen işler olduğundan, onlarla ilgili yorumlamalarımız da aynı şekilde duygusal olmaktadırlar. Bize özgü karakterlerimizi oluşturan farklı duygusal yapılarımız elbette sevdiğimiz eserlerde de farklılıklara sebep olacaktır. Pek doğaldır.


“Peki sanatsal eserler ölçülemez mi?” sorusunu da akabinde sormalıyız. Bilimsel değil de sanatsal ölçütlerle yapılan sıralamaların çoğunlukla algı yönetimi, editor tercihleri veya doğrudan reklam stratejileri üzerine kurulu olduğunu söylemek günümüzde daha belirgin bir hal almış durumda. Yayınevleri beklenen satış rakamlarına ulaşmak adına her daim gözümüze soktuğu reklamlarıyla, anlaşmalı internet ünlülerinin kitlesine dayatmak için paylaştığı sahte ruhlu gönderilerle ya da ahbap yazarları öne çıkararak kaliteli olan diğer yazarların önüne geçmesiyle bunları sağlıyor. Tamamıyla maddi getiri açısından hareket edilen, sanatın özüne yakışmayan ve muhtemelen bazı bakımlardan da etik olmayan davranışlar sergileniyor. Bu yakıştırmalar ve dayatmalar da bizlerin ondan daha çok bahsetmesine, satın almasına, yorumlamasına yol açıyor. Bahsettiğimiz gibi, eser kötü bile olsa onun hakkında konuşmak onu daha çok gündemde tutacak, ismi akıllara kazınacak ve mutlaka birilerinin ilgisini ve beğenisini çekecektir. Bu, tarihte hep böyle olmuştur.



O halde, “Katılıyorum ama sıralamaları nasıl yapacağız?” şeklinde düşünmüş olabilirsiniz. Öncelikle unutmayın ki, her şeye ciddiyetiyle bakmak zorunda değiliz ve bir tür sıralama yapmak, doğru çerçevede kalındığında, bir kayba yol açmaz. Yazmamdaki amaç, bu sorgulamayı yaparken aklımda birikenleri paylaşmak, birlikte kafa yormak, doğru açılardan bakabilmek için tartışmak ve sıralamamızdaki eserlerin gerçekten de hak ettiği yerde olup olmadığını sorgulamak.


Sıralama yapabilmenin doğru yolu öncesinde kriterlerimizi belirlemek ve bunları mümkün mertebe filtreden geçirmektir.


Okumadığımız eserleri sırf onların adını duyduğumuzdan veya birer klasik olduğunu bildiğimizden listeye koymamalıyız. Seçimlerimize, belirlediğimiz bağlam çerçevesinde dürüst ve şeffaf yaklaşmalıyız. Aynı zamanda listenin kesinlik içermediğini hem kendimize hem de paylaştığımız kişilere belirtmeliyiz. Bu yüzden de başlıklarımızda “en iyi” kelimesini kullanmaktan ziyade, “ilgimi çeken”, “okurken zevk aldığım”, “tekrar okumak için can attığım”, “şu şu açılardan dikkate değer”, “bu bu bakımdan öne çıkabilecekler” veya “x türünün takipçilerinin zaman ayırmak isteyebileceği” gibi kesinlik içermeyen ancak ilgi uyandıran ve davet eden başlıklar daha sağlıklı ve etik açıklamalar olacaktır.


Elbette, eğer amaç tıpkı o yayınevlerindeki gibi yaramaz hareketlerde bulunmak ise, okurların görür görmez merak edeceği, “clickbait” denilen başlıkları kullanılacaktır. Böylece amacın bilinçli olarak başvurulan bir etkileşim uyandırma hareketi olduğu da görülecektir. Ciddiye alınmaması pek olasıdır.

Commentaires


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page