Türk Milleti, Gençlik, Spor ve Atatürk
- Sarnav
- 2 minutes ago
- 5 min read
1926'da “Gazi Günü”, 1935'te “Atatürk Günü”, 1938'de “Gençlik ve Spor Bayramı” ve son olarak da 1981'de yani Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılında “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak resmileştirilen bayramımız kutlu olsun.
19 Mayıs 1919, Bandırma vapurunun hareketi, Samsun’a varış, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcıdır.
1926 yılında, Samsun’da “Gazi Günü” adı altında kutlamalar olmuştur.
24 Mayıs 1935 yılında, “Atatürk Günü” olarak da adlandırılan gün, İstanbul’daki spor kulüplerinin ortak kararı sonucunda “Atatürk Spor Günü” adı altında gösteriler düzenlemiştir.
Kendisinin de dile getirdiği “Ben 19 Mayıs’ta doğdum,” sözü üzerine, doğumunun da yüzüncü yılı olmasının sebebiyle, Kenan Evren döneminde 1981 yılı “Atatürk Yılı” olarak ilan edilmiş ve bayramın ismi de şimdiki halini, “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”nı almıştır.
Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
Otuz sekiz yaşında genç bir adam, ölümü göze alarak yola çıkıyor. Ardında sevdiklerini, ailesini, arkadaşlarını bırakıyor. Ona yardım eden sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Çünkü korkuyorlar, çekiniyorlar. Ancak Mustafa Kemal’in gözü kara, kanı deli. Kaderini kendi çizmeye kararlı. Sadece kendi kaderinin değil, Türk Milleti’nin kaderini de.
Bunun için milletle iç içe olmalı. Onlara derdini anlatmalı. Onların derdini dinlemeli. Bunu durumun ve son hamlelerini yaptığı gerçeğinin farkında. Artık son şansı; düzgün kullanamazsa ve halkı yanına çekemezse, onların gönlüne erişemezse, onlarla bir olamazsa neler olabileceğinin farkında.
Bu yüzden tüm benliğiyle savaşıyor, herkesi düşünüyor, her şeyi düşünüyor. Öyle ki zihninde karmaşaların en büyüğü var. Ne hikmettir ki, tüm bu toz dumana düzen getirebilecek güce, kararlılığa ve inada sahip biri. Türk Milleti’ni yanına çekip son müdafaa hakkında bilgilendiriyor. Yoksa vatansız kalacaklarını onlara hatırlatıyor.
Sonrası ise hepimizin bildiği gibi, kongreler düzenleniyor, Anadolu’da cemiyetler kuruluyor, savunma güçleri oluşturuluyor, vatan ve millet bilinci diri tutuluyor, işgal kuvvetlerine karşı konuluyor ve bu uğurda ölünüyor. Çünkü her bir fert biliyor ki tek bir evimiz, toprağımız var. Zengin, fakir, dertli, dertsiz, işçi, patron, kadın, erkek, çocuk, yaşlı herkes savaşın içinde ve bundan bir şekilde muzdarip. Her birini ortak paydada birleştiren husus, savaş; her birini ortak paydada birleştiren biri, Mustafa Kemal var.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Her yaştan insan cephede. Kimi yerde lise talebeleri dâhil. Öyle harap durumda ki vatan, çocukları savaşa sürmek durumunda. Kaldı ki, bunu isteyen kendileri. Öyle bir mevcudiyet ki bu, vatanı için savaşma arzuları bulunuyor.
Yorgun argın Türk Milleti Kurtuluş Savaşı’nı sonunda kazanıyor. Savunmasını iyi veriyor ve toprağına sahip çıkıyor. Tüm emperyalist güçlere ve onların kuklalarına haddini topyekûn bildiriyor. Bu zorlu yıllarda çokça kayıp veriyor. Yas zamanı zafer çığlıklarına karışıyor. Ama herkesin bildiği birkaç şey gün yüzüne çıkıyor. Türk Milleti beraber güçlüdür ve şimdi elde kalanlarla toparlanma vaktidir.
Öyle de oluyor. Beş yıl, on yıl geçiyor ve şüphesiz ki ülkemiz çağ atlıyor. Dışarıdan bakanlar bu ülkenin savaştan çıktığına inanamıyor. Genç nüfusun çalışkanlığı, Atatürk’ün liderliğinde meyvesini hızla veriyor. Her konuda, her sektörde, her bakımdan hızlı bir yükseliş ülkenin her bir yanına ulaşıyor.
Kültürel çalışmalar da başlıyor. Farklı sanat ve zanaat dallarına verilen önem artıyor, fabrikalar aralıksız bir şekilde kuruluyor. Balolar, törenler, geleneksel gösteriler düzenleniyor. Yerli malı üretiliyor ve teşvik ediliyor. Yine, milli bilinç canlı tutulmaya devam ediliyor.
Özellikle liman kentlerine vapurlarla seyahatleri oluyor Atatürk’ün. Savaş bittikten sonra bir kenara çekilip karşı geldiği sultan gibi davranmıyor. Halkından kopamıyor, her bir yeri geziyor.
Öyle ki sadece yurt için ile kalmıyor, yurt dışına da aynı seferler kültürel faaliyetleri, el işçiliğini, yerli teknoloji üretimlerini, geleneksel müzik eserlerini, yerel tatları yani çağdaşlaşmanın en ortası olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm karakteristik özelliklerinin tanıtmak için dönemin ünlü deniz rotalarına yolculuğa çıkıyor. Hepsi Atatürk’ün kontrolünden geçerek hazırlanıyor.
Ben sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim.
Durmuyor, fiziksel faaliyetlere ön ayak oluyor. Yüzücülük dalında müsabakalar düzenleniyor. Hipodromdaki koşular geleneksel şekilde sürdürülüyor. Tarihsel bağlamda bizi tanımlayan ata sporları ihmal edilmiyor. Dünyada ün kazanan yeni ve değeri henüz anlaşılmayan spor dallarına önem veriyor. Bayramlarda çocukların ve gençlerin etkin bir şekilde yer almasını, cumhuriyetin hareketliliğini ve sürekli işleyişini simgelemelerini istiyor.
Beşiktaş kongresinde yer verilen, dönemin diğer kulüpleri olan Fenerbahçe ve Galatasaray’ın ortak katılımıyla sonuçlanan spor bayramı önergesini onaylamayı aynı nedenle uygun görüyor.
Her bir gelişme onunla, değer verdiği ve her konuşmasına “Efendiler!” diye seslendiği milleti ve gençliği sayesinde oluyor. O, muhteşem bir lider. Yeri asla doldurulamayacak bir kahraman.
Bizlere yani onun evlatlarına, vatanın çocuklarına yaraşan da, Türk Milleti’ne unutturulmaya yüz tutulan cumhuriyet ve milli şuuru elimizden ne şekilde geliyorsa korumaktır. İyi olduğumuz, meslek edindiğimiz, yardım edebileceğimizi düşündüğümüz konu ne ise, kaynaklarıyla, doğruluğuyla, sabırla, saygıyla yerine getirmektir. Tıpkı savaştan harap şekilde çıkmış dönemin halkının ve gençliğinin asla pes etmeyip cumhuriyeti inşa etmesi gibi. Tüm bunları, benliğini, atalarına saygıyı, geleneklerini, dilini, inancını asla unutmadan yapmaktır.
Çünkü o tam da bunu isterdi. Öyle ki şu kısa vecizesi dediklerimin hepsini anlatmaya yetiyor.
Türk! Övün, çalış, güven. 1934 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 304)
Bir başka sözünü hatırlamak gerekirse:
Türk milleti güzel her şeyi, her uygar şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat kesindir ki, her şeyin üstünde tapındığı bir şey varsa, o da kahramanlıktır. Bu sözlerim, şüphesiz bugünkü uyanık Türk gençliğinin kulaklarında yüksek ve etkili yankılar yapacaktır. Yüksek özelliklerine önemle baktığım Türk çocuklarından daha az şey istemem. 1931 (Atatürk’ün S.D.UI, s. 91)
Bu sözüyle hepimizin idealist kahramanlar olmasını isteyen Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk, hepimizin bildiği gibi, daha azı değildi.

Atatürk’ün İzmir Kız Lisesi’ni Ziyareti (1 Şubat 1931) — Resim Kaynak 1, Kaynak 2
Ülkemiz türlü yöntemlerle, birçok taraftan ancak dönem fark etmeksizin işgal altında. Tıpkı Kurtuluş Savaşı dönemi gibi. Gündelik yaşantımızdan ve hayatta kalma meşgalemizden sıyrıldığımız anlarda, milli bayramlarımızda ve Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırladığımız an ve günlerde bunu daha kesin ve acı bir şekilde fark ediyoruz, anlıyoruz, görüyoruz.
Atatürk’ün yaptığı her şeyin tersini yapmaya ant içen içteki ve dıştaki düşmanlar, on yıllardır bunun mücadelesini vererek bizleri vatan aşkından, milliyetçi duygularımızdan, kişisel inançlarımızdan, geleneklerimizden, dilimizden, yüksek değerlerimizden ve cumhuriyet algımızdan koparmaya itiyorlar. Bunu bazen beceriyorlar bazen de planları öyle ya da böyle ikiyüzlü suratlarında patlıyor.
Günü geldiğinde bizlere daha zorlu işler düşmemesi açısından hepimiz ortak gerçeklerimize ve değerlerimize sıkı sıkı tutunarak yaşamalıyız. Kendimizden ve tarihimizden şaşmadan, sahte sözlere kulak asmadan, bize dayatılanlara yeri geldiğinde sert tepkiler göstererek yapmalıyız bunu. Atatürk gibi düşünmeliyiz. Onun gibi yapamasak bile onun gibi düşünmeli ve en azından benliğimizin unutmadan yaşamalıyız.
Zira Mustafa Kemal de kendisine ulaşan suikast haberinin ardından şu sözleri söylemiştir:
Sonuçsuz bıraktırılan suikast girişimi nedeniyle derneklerden, kuruluşlardan, memurlardan, komutanlardan, subaylardan, milletvekillerinden, arkadaş ve vatandaşlarımdan samimi üzüntülerini bildiren aldığım mektup ve telgrafnâmelerden dolayı pek duygulandım ve minnettarım. Alçak teşebbüsün benim şahsımdan çok kutsal cumhuriyetimize ve onun dayandığı yüksek ilkelere dönük bulunduğuna şüphem yoktur. Bu nedenle, genel olarak gösterilen duygularla, cumhuriyetimize ve ilkelerimize olan aşırı bağlılığın ne kadar kopmaz güçte olduğu kanısına bir kez daha vardım. Temeli, büyük Türk milleti ve onun kahraman evlatları olan büyük ordumuzun vicdanında, akıl ve şuurunda kurulmuş bulunan cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan ilham alan ilkelerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceğini sananlar çok zayıf dimağlı bahtsızlardır. Bu gibi bahtsızların, cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde hak ettikleri işleme uğramaktan başka elde edecekleri bir şey olamaz. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti, güvenliğini ve mutluluğunu sağlayan ve koruyan ilkelerle uygarlık yolunda durmaksızın yürüyecektir. (Atatürk’ten Hatıralar, Hasan Rıza Soyak, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1973, s. 368)
Halkının birliğini, huzurunu, mutluluğunu ve gelişimini isteyen ve bu uğurda canını ortaya koymuş Mustafa Kemal varken herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının başka birini lider olarak kabul etme cüretine nasıl kalkıştığını anlayamıyorum.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur! (Mustafa Kemal ATATÜRK 20 Ekim 1927)
Yapay zekâ eşliğinde hazırlanmış ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Bandırma vapuru ile Samsun’a çıkışını anlatan dört dakikalık şöyle bir video var. Bağlantı için tıklayınız.
Comments