top of page

Yazarlığın Parçalı Kimliği

  • Writer: Sarnav
    Sarnav
  • Aug 18
  • 6 min read

Günümüzde kavramlar hızla bulanıklaşıyor; bir kelime ya da unvan, dönemsel olarak anlamını yitirebiliyor. Örneğin, sosyal medyada herkes kendini “yazar” olarak tanımlayabiliyor. Peki, bu ne anlama geliyor? Yeni kavramların henüz olgunlaşmamış olması, eski bildiklerimizin ise anlamlarının değişmesi, kafa karışıklığını artırıyor. Bu durum, sadece kelimelerin değil, aynı zamanda o kelimelerin taşıdığı değerlerin de dönüşmesine ve muhtemelen azalmasına yol açıyor. Sizce kime bir “yazar” denebilir?



Öncelikle tarihsel bir bakış atalım.


Biliyorsunuz ki, yazar kelimesinin İngilizce’deki karşılığı genel olarak “writer” ya da “author”. “Writer” kelimesi, Eski İngilizce’den (11. yüzyıla kadar konuşulan) gelen bir köke sahip. O zamanlarda “yazabilen kimse, kâtip, yazıcı” anlamlarını taşıyormuş ve “felsefi kitaplar veya edebi kompozisyonlar üreten kişi” için kullanılan bir kavrammış. O dönemlerde okur-yazar kimselerin az olduğunu (genelde manastırlardaki keşişler) biliyoruz. Bu kişiler, değerli kimseler olup genelde kraliyet ailesini temsil eden destanların yazılmasını veya dini kitapların çoğaltılmasını üstleniyorlardı.


Orta Dönem İngilizcesi’nin (11. ve 15. yüzyıl arası) kullanıldığı dönemlerde ise kavram, “olay ve eylemlerin muhabiri, tarihçi, tercüman” anlamını almış. Soyadlarda kullanılmaya başlanırken bu kelimeyle ilgili terimler de üretilmeye başlamış.


ree

“Writer” kelimesinin 1800-2019 yılları arası kullanım sıklığı grafiği. Detaylı kaynak görüntüde mevcut - Kaynak


Yukarıdaki düzenli azalış dikkat çekici. Devam edelim. Bir de “author” kelimesi var demiştik. Bu kelime ise 14. yüzyılın ortalarında kullanılmaya başlanmış ve Eski Fransızca’da (8 ve 14. yüzyıl arası) “baba, yaratıcı, meydana getiren, yapan veya yaratan kişi” anlamlarına denk düşüyormuş. Kafamızda oturması adına hatırlayalım: “Otorite” (authority) kelimesi de buradan türetilmiş durumda. Latince’de ise bu kelime “tanıtımcı, yapımcı, baba, öncü; inşaatçı, kurucu; güvenilir yazar, otorite; tarihçi; icracı, yapan; sorumlu kişi, öğretmen” anlamlarının tümünde kullanılabilir durumdaymış. Kavramları doğrudan çevrim içi etimolojik sözlükten Türkçe’ye çevirerek aldım. Şimdi onun da grafiğini inceleyelim.


ree

“Author” kelimesinin 1800-2019 yılları arası kullanım sıklığı grafiği. Detaylı kaynak görüntüde mevcut - Kaynak


Dönemler değiştikçe, meslek grupları kalabalıklaştıkça, okur-yazarlık oranı arttıkça ya da bu işleri yapan kişilere farklı bölgelerde yerel isimler verildikçe, haliyle hem kullanım sıklıkları değişiyor hem de onlara ayrılan değerde değişiklikler gözlemleniyor.


Böylece günümüze geldikçe, okuma ve yazma eylemini içeren, bunu bir meslek dahilinde kullanan kişilere ayrı ayrı isimler veriyoruz. Bunu, edebi hatta sanatsal türlerin oluşması, yazarlığın sürekli bir maddi gelir kaynağı olarak kullanılması, teknolojik gelişmelerin ve dijitalleşmenin yan etkisi, düşüncelerin kişisel dışavurum ihtiyacı gibi nedenlere bağlayabiliriz. Bu ve akla gelebilecek diğer makul nedenler dolayısıyla da aşağıda görebileceğiniz seçeneklerin doğması kaçınılmaz hale gelmiş.


ree

“what are some words like writer and author” sorgusunun Google arama motoru sonucu


Anlamları sırasıyla şu şekilde: “romancı, köşe yazarı, deneme yazarı, kelime ustası, şair, kâtip, muhabir, biyografi yazarı, edebiyatçı, oyun yazarı, senarist, karalayıcı, katkıda bulunan, içerik hazırlayan, kalemşor, üretici, blog yazarı, editör, kurucu, hayalet yazar”. Not düşelim, bazıları elbette birebir karşılık olmayabilir ancak sözlüklerden yakın anlamları ele almaya çalıştım.


Bu kelimelerin bazılarının kullanım sıklığı grafiklerini de paylaşalım:


ree

“Romancı”, “Köşe yazarı”, “Kelime ustası” ve “Senarist” kelimelerinin 1800-2019 yılları arası kullanım sıklığı grafiği. Detaylı kaynak görüntüde mevcut.


Böylece genel olarak kullandığımız “yazar” kelimesinin karşılığını veren birçok yeni ve güncel anlamda popülerleşen kelimeler olduğunu görüyoruz. Bahsettiğim gibi, bu durum yazarlık kavramını parçalara bölerek bir dağılım yaratmaya önayak oluyor. Benzer türde emek harcayan unvanların artışının, başlangıçtaki kavramın (yani yazarın) silikleşmesinde rol aldığını düşünmekteyim. Zira eski dönemlerde “yazar” kelimesi birçok fonksiyonu içinde barındırıyorken, artık bu bölünmeyle saygınlığını yitirmeye başlamış olmalı.


Elbette bunun kişisel bir varsayım olduğunu ve mantığıma göre yorumladığımı da eklemem gerek. Belki de siz bu grafikleri ve mevcut durumu farklı okuyor olabilirsiniz. Düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.



Kelimeleri köken bilimi anlamında ele aldık ve istatistiklerini belirttik. Şimdi bu konudan sıyrılalım. Tümüyle günümüze odaklanalım. Konunun devamına felsefi anlamda girişmeye hiç niyetim yok ancak psikolojik, kültürel, sosyolojik, teknolojik ve dijital konulara değinerek açıklama niyetindeyim.


Sosyolojik tespitler yapabilmek için uzun süreli yerel ve kültürel gözlemler yapılmalı ve o toplumun bu değerleri incelenmeli elbette. Ancak bu akademik bir çalışma değil ve düşüncelerimi üstünkörü şekilde aktarmakla yetiniyorum.


Gündelik anlamda bir şeyler yazmak ve okumak, diğer uğraşların bir kenara bırakılması demek. Bu da çoğunluk için pek mümkün değil. Geriye adım atıp bu durumu kültürel (doğal olarak daha geniş bir açı) bağlamında ele alacak olursak, gündelik etkinin topluma ve dönemlere etkisine bakmak gerek. Bu da yazma alanında edebiyat eserleri sayesinde ölçülebilir hale geliyor. O halde, edebi eserlerin sıklığı, farklı türdeki eserlerin toplumda kabul görmesi/karşılık bulması ve kitap okuma istatistikleri çerçevesinde bir şeyler söyleyebilir hale geliyoruz. Çünkü biliyoruz ki, yazarlığın temel prensibinde önce okumak vardır. Okumadan yazar olunabilir mi? Bu da bir başka soru ama ben bunu kabaca “hayır” diyerek başka bir yazıma bırakacağım.


Her toplumda okuma ve yazmanın evvelinde, bence, hikâye anlatıcılığı yatmaktadır. Söylenegelen hikâyeler ve yerelde geçerlilik kazanan abartılı rivayetler, bizleri her zaman daha fazlasını duymaya itmiştir. Bunların birçoğu kültürel miras niteliği taşıyıp (tarihsel kalıcılığının yardımıyla) toplumumuzun destanlarını oluşturmakta öncüdür. Toplumu inşa etmeye yardımcı, içte yatan ve herkesçe bilinen anlatılardır.


Bunların bolluğu, karmaşıklıkların önüne geçme isteği ve aktarımları sahiplenme ruhu aynı zamanda yazmaya da iter bizleri. Çünkü aktarım sadece sözle olmak zorunda değildir. yüzden, hepimizin bildiği “söz uçar, yazı kalır” atasözü de ortaya çıkmıştır. Artık hikâye anlatıcılığı, yerini metne dayalı bir “hikâyeci” olmaya bırakır."


Ne var ki bu durum, diğer bir konuya bağlanıyor ve anlatımların edebi anlamdaki yeterliliğini sorgulatıyor. Aksi takdirde herkes şunu diyecektir: “Herkes yazabilir ve öykü anlatabilir.” Yani edebiyat, herkese, halka indirgenebilir. Fakat destanlar zaten halk arasında dolaşan anlatılar değil midir? Yani bir destan anlatıcısının halk arasından -belki de okuma yazmayı henüz öğrenmiş- birisi olması anlaşılır değil midir? Bunun için edebi yükümlülükleri (dil bilgisini doğru kullanmak gibi) bilmek şart mıdır? Detaylı sorular.


Böylece anlıyoruz ki edebi türlerin varlığı pek önemlidir. Yani yazarlık kavramını irdelerken edebiyata etki eden anlatım biçimlerinin o unvana değer kattığını bu örnekle görebiliyoruz. Sanatsal icralar olan edebi eserler, akademik yeterlilikler doğrultusunda yapılabileceği gibi, o anlatımı yapabilecek işin ehli insanlar (destan anlatımı örneğindekine ithafen) tarafından da sağlanabilmeli. Bu da muhtemelen, diğer “hikâyeci”lerle olan farkı göstermek için edebiyatçı kavramını doğurmuş olmalı.


Yukarıdaki destan anlatıcısının benzeri bir örnek olarak, çok uzatmadan, gezi yazıları yazma örneğini verebiliriz. Bir tür seyahatname yani gezi yazısı (travelogue) yazabilmek için elbette belli yerlerde bulunmak gerekir. Bunun için bir akademik yeterlilik şart değildir ya da o yeterlilik bunu sağlayamayacaktır. Orada bulunmadan yazılan yazılar (bilgi verme ve kayıt alma amacı taşıyorsa) ya asılsız olacaktır ya da kurgu olmanın ötesine geçemeyecektir. Bunu en iyi bir gezgin aktarabilir.


ree

Köken bilimi eşliğinde bir başlangıç yaptık ve devamında kültürel ve toplumsal bir örnek sunduk. İkisinde de “yazar” kavramına etki eden alternatifleri ve kavramın değerine olan etkisine değindik. Şimdi teknolojik, dijital ve psikolojik bağlamda ele alıp sonlandıralım.


Bilinçli bireyler olmak her zaman için yorucudur. Çünkü çoğu olaya duygusal açıdan bakmanın yanı sıra mantıksal ve ahlaki yönden bakmayı da geciktirmeyen bir düşünce yapısını gerektirir. Bana kalırsa bu durum yazar olma konusu için de geçerlilik kazanıyor. Bir düşünün, hepimizin aklındaki ve bu yazıda da ele aldığım soru belli: “Kime yazar denir?”


Mesele, “ben bir şeyler yazdım ve artık yazarım” düşüncesinin ötesine geçiyor çünkü durumu sorguluyoruz. Söylenenin doğru olmadığını bildiğimiz için yapıyoruz bunu. Yine de, okumaya ve yazmaya meyilli olan kişiler olarak merak ediyoruz. Yazarlık, zaman içinde böylesine anlam değişiklikleri kazanmışken ve edebi anlamdaki çeşitlilikler doğrultusunda emek farklılıklarına (tartışma konusu olmaya aday bir başka kelime) neden olmuşken kim yazardır ve kim değildir sorusu hiç olmadığı kadar muallak ve cevaplanamaz hale gelmiştir. Bu da çok yönlü bakmamızı ve tartışmalar doğrultusunda ortak kanılara varmamızı gerektiriyor.


Bireysel açıdan baktığımızda birçoğumuz bu unvana hakkıyla erişme niyetindeyiz. Hatta bir kitap yayınlasak veya düzenli olarak yazılar yazsak bile kendimize bu yakıştırmayı yapmayı layık görmeyebiliriz.


Bu aynayı topluma çevirdiğimizde ise başka bir şeyle karşılaşıyoruz: Unvanların değeri. Eğer bir yazarsanız, bir şair, deneme yazarı, blog yazarı olarak da anılmanız gayet olası. Çünkü yersiz ve abartılı etiketlerin bolluğu, o denli (yetersiz olduğu düşünülse bile) maddi getiri, (dönemsel olsa bile) ün ve (sonrasında psikolojik problemlere yol açsa bile) anlık ego tatminine katkı sağlayacaktır. Gerçek ve kendini bilen yazarları tenzih ederim.


Günümüzde, bu etiketlere sahip olmak için elde çok imkân var. Herkesin yazar olabileceği, demokratik bir teknolojik gelişme! Kelimenin tam anlamıyla klavye başına geçip bir şeyler anlatmayı becerebilen herkes, bir yazı platformunda, kendi sitesi veya bloğunda, sosyal medya hesabında bir şeyler yazabilir ve tabiri caizse (değil) “yazar” olabilir. Yazarların iç sesi: “Ah internet ah!”


Bu durum elbette can sıkıcı ve esas yazarların değerini küçültebilen (ya da nereden baktığınıza göre değişebilecek şekilde onların aradan sıyrılmasına sebep olabilen) bir durum. Tıpkı hakkıyla müzik icra eden veya şarkılar yazan/söyleyen (en azından öyle olduğunu düşündüğümüz ya da bunu bir şekilde kanıtlayan) müzisyenlerin ve şarkıcıların, müzik dinleme platformlarındaki “yeni yetme” olanlara yenik düşmesi gibi. Örneğin, aynı şarkının yeniden düzenlenmiş halleri (remix), parçanın kendisinden fazla kazandırabiliyor, kitlelere yayılabiliyor. Bunun en büyük nedeni ise hiç şüphesiz ki sosyal medyanın kullanım sıklığında yatıyor. Böylece görüyoruz ki, bir toplumun (belki de her yeni neslin etkisi şeklinde detaylandırabiliriz) dönemsel ihtiyaç ve zevkleri, meslekler üzerinde belli başlı zorunluluklar yaratıyor. Bu da devamında, “yazar” ya da “müzisyen/şarkıcı” gibi kavramları şekillendirmede çok büyük rol oynayabiliyor.



Bir yazar olmanın hem zorlaştığı, anlaşılmaz olduğu hem de çok fazla seçenekle birlikte kolaylaştığı bir ikilem içindeyiz. Eskinin ciddiyeti, dönemin istekleri çerçevesinde yeniden değerlendirilmiş ve günümüzde en çok da teknolojik imkanların ağına düşmüş durumda.


Öte yandan, yazarlık gibi bol keseden dağıtılmaması gerektiğini düşündüğümüz mesleklerin kısıtlı unvanlar olarak kalması ne kadar yerinde bir düşüncedir sorusu da karşıt bir bakış açısı olarak değerlendirilebilir.


Öte yandan, gelecek ne gösterir bilemiyorum ancak yapay zekanın bu konudaki meyveleri herkese erişmişken elle yazılan mektupların bile altın değerine bürünmesi işten bile değil.

Zannediyorum ki esas mesele devamlılığı korumakta yatıyor. Bir kitabınız olsun ya da olmasın, yazmayı bırakırsanız veya sizce çok olduğunu düşündüğünüz bir ara verirseniz, kendinizi (başkasının dediklerini önemsemeksizin) ne denli yazar sayabilirsiniz?

Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page